Türkiye çığlık çığlığa... Ülkemiz yangın yeri... Canı yananlar, oğlunu, kızını, annesini, babasını, ablasını, abisini, sevgilisini, eşini kaybedenler feryat figan. İlgililer, yetkililer, sorumlular ise sağır. Duvar gibi sağır hem de. Adalet ağır aksak, adalet bozuk, adalet dağlanmış yüreklere su serpmiyor. Sosyal medyadan sesini duyurmaya çalışıyor insanlar. Oralarda kalmasın sesleri, çoğaltalım, büyütelim, onlarla birlikte biz de dayanalım ilgililerin, ilgisizlerin kapısına. Ateş düştüğü yeri yakmasın sadece. Hesap soralım. Hatırlayalım: 3 Temmuz 2020... Hendek Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda 7 işçi katledildi. Halis Yılmaz, bu 7 işçiden ve 20 yılda önlenebilir sebeplerle katledilen 30 bin işçiden sadece biri. Kız kardeşi Mervenur Yılmaz çığlık atıyor onun için. Basın toplantılarında, yürüyüşlerde, eylemlerde, her yerde... 1 Mayıs’ta şöyle yazdı mesela: “Yarın bir gün sevdikleriniz adliye koridorlarında sizin için adalet aramasın diye bugün siz kendi adaletinizi arayın. Asla güvensiz çalışma koşullarına, emek sömürüsüne sessiz kalmayın. Çünkü bu cinayet düzenini ancak bu şekilde dik durarak, mücadele ederek değiştirebiliriz. Taksim’i kapatmayın, işçiler zaten mezarda”.

Hepimizin katilleri aynı

Mervenur’un cümlelerinden acı sızıyor: “Biz burada bir şahsiyetle değil, zihniyetle mücadele ediyoruz. Sadece biz değil; Çorlu’da liyakatsizlik yüzünden hayatını kaybeden insanlar da, deprem bölgesinde usulsüzce yapılan binalarda hayatını kaybedip kefensiz gömülen insanlar da, Aladağ’da iktidarın göz yumduğu kaçak cemaat yurdunda cesetleri kilitli yangın merdivenin önünde bulunan çocuklar da, ne trajiktir ki saraylarında yaşayanların kaderine hep ölüm biçtiği işçiler de hepimiz bu zihniyetin kurbanıyız”. Hendek işçi katliamının 3. yıl dönümünde söylemişti bunları. Ardından da ekliyor: “İhmalle usulsüzlükle hukuksuzlukla katledilen herkes annemdir, babamdır, abimdir, kardeşimdir. Çünkü hepimiz parayı, siyasal ikbali, rantı insan hayatının önüne koyan bu cinayet düzeninin kurbanıyız. Bizi öldüren aynı”.

Nurgül abla susturulamaz

Maraş depreminde yıkılan Ezgi Apartmanı’nın taşıyıcı kolonlarının, alt kattaki pastanenin genişletilmesi için kesildiği ortaya çıktı. Depremde bu apartmanda yaşayan oğlu, gelini ve torununu kaybeden Nurgül Göksu, enkazda günlerce nöbet tutarak kesilen kolonlara ulaştı. Zemin katta bulunan pastanenin genişletilmesi için yapılan tadilat raporlarına da ulaşan anne Göksu, bu delilleri savcılığa sundu. AKP yakınlığıyla tanınan iş adamı Sami Kervancıoğlu’nun sahibi olduğu pastanenin diğer şubelerinde de yıkımlar yaşandığı ortaya çıktı. Acılı anne, günlerdir, aylardır bağırıyor sosyal medyada. Adalet istiyor, hesap soruyor. Peki, ne yaptı ilgililer? Adalet sarayında oturanlar, sarayın adaletini önde tutanlar ne yaptı? Nurgül Göksu’nun sosyal medya hesabını askıya aldı, güya sesini kesti. Sustu mu Nurgül abla? Susmadı.

Acı hiçbir dille anlatılamıyor

Onun yerine Mervenur Yılmaz konuştu mesela: “Kervan Pastanesi sahiplerinin kolonları kestiği için 35 kişinin hayatını kaybettiği enkazda 3 evladını kaybeden ve dedektif gibi enkazda katliamın izlerini süren Nurgül ablayı susturacaklarını sanıp hesabını askıya almışlar. O zaman ben buradan onun yerine katillere tekrar sesleneyim. Sanıyorlar ki korkarız. Bizim kaybedecek bir şeyimiz yok. Nurgül abla susarsa ben bağırırım, ben susarsam Mısra Öz abla bağırır. Onlarcasıyız, binlercesiyiz. Yasını mücadelesinin ardına gizlemiş, öfkesini mücadelesine kalkan yapmış insanları susturamazsınız. Hepimiz birbirimizin sesiyiz çünkü katilimiz aynı, çünkü katilimiz zihniyet”. Yüreğine ateş düşen acıyı daha sert, daha çıplak, daha içten anlatıyor. “Dünyanın bütün dillerini bilsem de içimdekileri anlatamayacakmışım gibi bir his”.