Bir insanın evi yoksa gidip istediği toprak parçasına ev yapabilir. Barınma hakkı tartışılamaz derecede temel bir haktır. Bir insan evsizse ve boş bulduğu bir toprak parçasına ev yapıyorsa devlet gelip onun evini yıkamaz. Çünkü o yurttaşa kalacak, barınacak, başını sokacak bir ev bulmak, yapmak, vermek devletin temel görevidir. Devlet bu görevini yerine getiremiyorsa kendi başının çaresine bakan yurttaşa da ses çıkartamaz. Biz insan soyu, en az 10 bin yıldır kendi barınağımızı yapıyor, bir çatının altına başımızı sokuyoruz. Kapitalist devletin ortaya çıkışıyla birlikte de, ev, daire, konut bir yatırım alanı, daha doğrusu bir sömürü aracı haline geldi. Bu insanın doğasına tamamen aykırı bir durum... Binlerce yıldır, yaşadığı yere ödeme yapmayan, kira vermeyen, kendi evini kuran, yuvasını yapan, ateşini tüttüren insan, sermayenin iktidarında önce müteahhit, daha sonra da gayrimenkul şirketlerinin oyuncağı haline getirildi. Cafcaflı ofislerde birileri düğmeye basınca, binlerce daire bomboş bekletiliyor, istenilen pahaya ulaşınca da kiralık kaynıyor ortalık. Sonra tekrar sık, tekrar bırak.
Halk patron, devlet personel
İnsana bu yapılamaz, yurttaşa bu yapılamaz, halka bu yapılamaz. Devletin görevi, kendi varlığını borçlu olduğu halka bir çatı sağlamaktır. “Devlet halkın hizmetkarıdır” diyorlar ya, vatandaş bunun ne anlama geldiğini fazla bilmiyor. Kavrayamıyor daha doğrusu. Bu şu demektir: Devlet halkın kapıcısıdır, şoförüdür, baca temizleyicisidir, kuryesidir, musluk tamircisidir, hamalıdır, kalorifercisidir, hastabakıcısıdır. Kendisine kutsallık yükleyerek bir memur toplamı olduğunu, halkın parasıyla dönen çarkın iyi çalışması için işe alındığını unutturmaya çalışıyor. Kapitalist terminolojiyle özetlersek; halk patron, devlet çalışandır. Bir memura, başka bir memuru işe alma yetkisi halk tarafından verilir. Devlet bir yaratık, bir canlı değildir, bu nedenle üreyemez, kendi memurlarını doğuramaz. Halk kendi çocuklarını okutur, o çocuklardan bir bölümü de halk adına toplumu organize eder, işleri yürütür, çarkı çevirir. Çarka da devlet diyoruz zaten.
Eğer biz üşürsek devlet de üşür
İşte o devlet bana konut sağlamak zorunda. Çünkü ben konamazsam devlet de konamaz. İşte o devlet bana araba, araç, otobüs, minibüs sağlamak zorunda. Çünkü ben ulaşamazsam devlet de ulaşamaz. İşte o devlet bana eğitim sağlamak zorunda. Çünkü ben okumazsam devlet de okumaz. İşte o devlet bana elektrik sağlamak zorunda. Çünkü ben üşürsem devlet de üşür. İşte o devlet bana ekmek sağlamak zorunda. Çünkü ben aç uyursam devlet de aç uyur. İşte o devlet bana su sağlamak zorunda. Çünkü ben yıkanamazsam devlet de yıkanamaz. Bu kadar mı? Hayır. Devlet bunların hepsini bana ücretsiz sağlamak zorunda. Böyle deyince, devlete görevini hatırlatınca, önce mülksüzler, yoksullar, emekçiler, halk zıplıyor yerinden. Sanki onlar, devletin yılmaz bekçileri, yorulmaz savunucuları. Oysa tam tersi... Devlet halkın bekçisidir, devlet halkı, bireyi, yurttaşı savunur. İletişim çağı deniyor, bilişim çağı deniyor, uzay çağı deniyor, internet çağı deniyor, şu çağı, bu çağı deniyor, fakat insanlık, yüzlerce yıl önce masaya konulan yalanı, hala yutmaya devam ediyor. Bekçi olmuş patron, patron olmuş köle...
Herkese eşit, herkese ucuz konut
Bıkmadan usanmadan tekrarlayalım: Ev, araba, okul, elektrik, ekmek ve su bedava olmalıdır. Bunlar devletin görevidir. Israrla tekrarlayalım: Ev, araba, okul, elektrik, ekmek ve su bedava... Bu temel insan hakkıdır. Her ailenin başını sokacak bir evi olmalıdır ve bunu devlet vermelidir. Devletin verdiği bu ev, kimsenin babasının malı değil ve çocuklarına bırakacağı bir miras da olmamalıdır. Çünkü devlet, çocuklara da, belli bir yaşa gelince, bir iş ya da meslek sahibi olunca, kendi yuvasını tüttürmek isteyince ihtiyacı olan evi sağlamalıdır. Devlet bunları yapamayacak kadar güçsüzse, en azından yurttaşa başını sokacağı evi, ayaklarını yerden kesecek aracı, çocuğu için okulu, elektriği, suyu, ekmeği eşit ve ucuz bir şekilde sağlamak zorundadır. Ey halkım iste bunları. Koyun gibi sandığa gitme. Eline tutuşturulan tavuk dönere kanma. Ev, araba, eğitim, elektrik, ekmek ve su senin hakkın. Devlet bunların hepsini sana sağlamakla yükümlü. Bunları yapamıyorsa kasıla kasıla nutuk çekmesin, hava atmasın, bağırıp çağırmasın, parmak sallamasın. Bizim ektiğimiz buğdaydan, sıktığımız cıvatadan, yazdığımız kitaptan, okuduğumuz haberden, alnımızın terinden, zihnimizin yelinden beslenen devlet, yanımıza otursun yeter.