İçimden hiç ama hiç yazmak gelmiyor.
Her satır sonuna noktayı öfkeyle koyuyorum.
Bilgisayar ekranına bakıyorum.
Ateş, duman, sessiz canlar kaçışıyor.
Oradan oraya koşan insanlar.
Saatler, hatta günler sürüyor.
Sönmeyen yangınlar.
Ekranda itfaiye,
Ekranda yangın.
Türkiye’m yanıyor.
İzmir’de sadece 3 günde 300 yangın oldu.
Benim İzmir’im, çocukluğum, gençliğim.
Kahrolarak, üzüntüyle, sıkıntıyla, öfkeyle bakıyorum.
Yükselen, yayılan ateşe bakarken, acı acı düşünüyorum.
Acaba kimlerin yüreğinde yangın var?
Kaç ailenin canı yanıyor? Kaç canlı telef oldu?
Saatlerdir devam ediyor yangınlar.
‘Yangın kısmen kontrol altına alındı’
‘Yangının yayılma tehlikesi kısmen önlendi!’
Bu kadar!
Yüreklerde bir ferahlama yaratmıyor.
Milyonlarca yüreğe ateş düşmüşken onlara teselli olacak hiç kimse görüntüde yok.
Yürekler cayır cayır yanarken.
Ben o yanan yürekleri düşünüyorum.
Hüzünle, daha çok öfkeyle!
Her yaz böyle.
Yangın tedirginliği!
Yangınların olacağı biliniyor, bekleniyor.
Bilgisizlik, cahillik ve adamsendecilik el ele vermiş.
Haydi bunları geçtim.
Neden önceden yangına karşı tedbirler alınmaz?
Bahçeye çıkıyorum.
Denizden su çeken uçaklar; Yetmez!
Ormana giremeyen itfaiye araçları; Olmaz
Taşıma suyla değirmenin dönmeyeceği gibi.
Bunlar yetmiyor yangınları söndürmeye.
Kahrolmayın, üzülmeyin, öfkelenmeyin bakalım!
İçimden hiç yazmak gelmiyor.