Modern toplum, bireyleri sürekli bir koşuşturma, üretim ve tüketim döngüsüne hapsederken, yalnız kalmayı ve kendine zaman ayırmayı lüks haline getirmiştir. Yürüyüş gibi bir eylem, bireyin toplumsal rollerinden ve beklentilerden bir süreliğine sıyrılarak kendi iç dünyasına odaklanmasını sağlar. Yalnızlık, bu bağlamda hem bir kaçış hem de bireyin toplumsal dinamiklerle olan ilişkisini yeniden değerlendirme fırsatıdır. Carl Jung’un şu ifadesi, bireyin kendisiyle olan ilişkisinin derinliğini anlamak ve toplumsal yaşamın hızından uzaklaşarak bireysel bir farkındalık alanı yaratmanın önemini vurgular: “Kimi zaman en iyi terapi, uzun ve yalnız bir yürüyüştür”. Bu söz, bireyin kendini keşfetme sürecinde yalnızlığın ve fiziksel hareketin iyileştirici gücüne işaret ederken, aynı zamanda modern toplumun birey üzerindeki etkilerini sorgulamamıza da olanak tanır.
Yalnız bir yürüyüş, insanın hem bedensel hem de zihinsel olarak sadeleşmesine zemin hazırlar. Sürekli bağlantıda olmayı dayatan toplum yapısına karşı, böyle bir yalnızlık, kişinin kendiyle baş başa kalmasına, düşüncelerini toparlamasına ve duygularını daha berrak bir biçimde görmesine yardımcı olur. İnsan, bu sessizlik içinde yalnızca kim olduğunu hatırlamakla kalmaz; aynı zamanda yaşadığı topluma nereden baktığını, nereye ait hissettiğini de yeniden tartar.
Sosyolojik açıdan bakıldığında, yalnız kalmak ve kendine ayrılan zaman, bireyin toplumsal normlara set çekmesine ve kendi özerkliğini korumasına zemin hazırlar. Yalnız bir yürüyüş hem bedeni hem de zihni harekete geçirir, kişi, toplumsal yapının içinde sabit durmak yerine kendi rotasını çizmeye koyulur. Bu adım, bireyden başlayan bir eylem olmanın ötesinde, toplumsal taleplere karşı kararlı bir duruş ve ruhsal bir özgürleşmedir.
Ne var ki yalnızlığın dönüştürücü etkisi, modern toplumda çoğu zaman görmezden gelinir. Bitmek bilmeyen bir performans dayatması ve sürekli bağlılık beklentisi, insanın kendiyle baş başa kalma ihtiyacını bastırır. Jung’un sözünü ettiği uzun ve yalnız yürüyüş, tam da bu noktada bir ihtiyaç olarak belirir; insanın kendi dünyasına yönelmesi, dış dünyanın karmaşasından uzaklaşıp derin bir soluk alması için güçlü bir imkân sunar.
Yalnız yürümek, insanın hem kendisiyle hem de yaşadığı toplumla yeniden bağ kurmasına imkân tanır. Bu yüzden, modern yaşam içinde yalnız kalınabilecek alanların varlığı, kişisel bütünlük kadar toplumsal denge için de büyük önem taşır. Çünkü bazen insan, en çok kendine yürürken iyileşir.
Kendine dönüş yolculuğu
Funda Alpaslan Talay / Uzman Sosyolog
Yorumlar