İzmir’deki Kültür Sanat Fabrikası’nı görme olanağım oldu. Kıskandım. Kültür ve Turizm Bakanlığı Alsancak’daki eski Tekel fabrikasını bir tarih, kültür, sanat adası haline getirmiş. İçinde muhteşem bir arkeoloji müzesi var. İzmir etnografyasını anlatan sergi salonları eklenmiş. Yerine yerleştikleri Tekel Fabrikası’nı da unutmamışlar. Anadolu’dan tütün örnekleri, fabrikadan kalan anılar, malzemeler, bilgi notları alıp götürüyor sizi. Az sonra vardiya düdüğü çalacak, makinalar açılacak, fabrika yaşamaya başlayacak hissi oluşuyor insanda. Son derece başarılı…

DOKUMA’DA DOKUMA YOK
İzmir Kültür Sanat Fabrikası’nı görünce, Antalya’daki Dokuma Fabrikası düşüyor insanın aklına. Antalya halkının, kamuoyunun verdiği büyük mücadeleyle kurtarılan Dokuma Fabrikası, içinde çeşitli müzeler barındıran bir adaya dönüştürüldü. Oyuncak Müzesi, Bir Zamanlar Antalya Müzesi, Bilim Merkezi, Modern Sanat Galerisi gibi güzel köşeler oluşturuldu. Fakat Dokuma Park’ta, dokuma yok. Buranın bir zamanlar büyük bir sanayi kompleksi, bir dokuma tesisi, Antalya’nın hafızasında yer tutan bir bellek alanı olduğunu anlatan herhangi bir bölüm bulunmuyor. Dokuma’yı kurtarmak için verilen mücadeleyi anımsatan bir köşe de yok.

DEPODA ÇÜRÜYEN FABRİKA
Fabrikayı özetleyen 3 temel öğe sanki özellikle atlanmış: Emek, dokuma ve mücadele… Oysa fabrikadan kalan bazı malzemelerin depoda durduğu, çürüdüğü biliniyor. Bunlar günışığına çıkartılıp, bir emek müzesi yaratılabilirdi oysaki… Anadolu dokumalarını, yerel bezleri, kumaşları bir araya getiren, sergileyen, arşivleyen, araştırmacıların hizmetine sunan bir merkez yok ne yazık ki… İstanbul Kapalıçarşı’da memleketin dört bir köşesinden gelen bu bezleri satan bir dükkan olduğu söyleniyor; ne kadar doğrudur bilmem. Dokuma Park’ta böyle bir arşiv oluşturulsaydı, Anadolu dokumacılığının bütünü burada toparlansaydı, sadece müze değil, aynı zamanda bir araştırma merkezi, okul, atölyeler kurulsaydı; ne güzel olurdu.

EKONOMİ ODAKLI PROJELER
Böyle bir dokuma müzesi, arşivi bölge ekonomisini de hareketlendirir, çevrede dokuma dükkanları, atölyeleri açılmasını, ticaretin çeşitlenmesini sağlardı. Dokuma odaklı kurulacak kadın kooperatiflerini, kadın emeğini, kadın girişimcileri filan ekleyin işte bu tabloya. Geç mi kalındı? Hayır. Halen yapılabilir. Fakat bunu görecek, adım atacak, gerçekleştirecek bir irade gerekiyor. İzmir’i biraz da bu yüzden kıskandım. Kentin belleğini oluşturan bir alanda hem arkeolojiyi, hem etnografyayı, hem kültürü, hem sanatı, hem de emeğin tarihini solumak, unutulmaz izler bırakıyor insanda.

DARISI ANTALYA’NIN BAŞINA
Kültür Sanat Fabrikası’nın arkeoloji katları, salonları için de birkaç kelam edelim. Bir arkeoloji heveslisinin, öğrencilerin, meraklıların, tarih tutkunlarının görmek için can attığı birçok şey sergileniyor. Homeros da var, Sappho da… Çok iyi bir koleksiyon oluşturulmuş. Seçimler son derece başarılı. Ikış tıkış vitrinler, galeriler yerine, ziyaretçilere nefes aldıran, eserlerin önünde geniş alanlar bırakan bir sergileme tercih edilmiş. İzmir’de bir arkeoloji müzesi zaten var. Kültür Sanat Fabrikası’ndaki bu müze ikinci arkeoloji müzesi… Darısı yeni bir müze binasının tartışıldığı Antalya’nın da başına diyoruz. Antalya böyle bir müzeyi hak ediyor. Ayrıca bir kentte iki tane arkeoloji müzesi de olabiliyor demek ki. Müze tartışmalarına bir dipnot olsun bu bilgi.