Dün, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ydü. DİSK, STK’lar, işçiler yürüdü.

İzmirli gazeteciler, basın emekçileri yürüdü. Benim 50 yıldır gurur duyduğum cemiyetim.

Dostlarım, meslektaşlarım. Güzel İzmir’imin aydınlık yüzleri...

Şiirdeki gibi;

Sen!

Saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kim bilir…

Antalya Gazeteciler Cemiyeti’m. Seni bir mesaj gönder diye bekledim. Bir kutlama yaz diye bekledim. Bayramdır, özgürlüktür, bağımsızlıktır.

Bir aşk şiirinden dizelerdir. Barıştır, kardeşliktir. Hasrettir, özlemdir. Birliktir, mücadeledir. Dayanışmadır.

Şiirdeki gibi Sen;

Saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kim bilir…

İfade özgürlüğü, emek ve dayanışma bayramı...

Her geçen gün artan yoksulluk, sosyal adaletsizlik...

Toplumun gerçeklere ulaşması için çalışan meslektaşlarımız.

Cezaevlerine gönderilenler.

Ağır cezalara uğratılanlar.

Dostlarımız için, halkımız için.

İşçilerimiz için yürümeyecek miyiz?

Şiirdeki gibi Sen!

Saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kim bilir…

İzmir Gazeteciler Cemiyeti üyeleri, yüzlerce İzmirli gazeteci dün meydanlardaydı.

Benim gazetecilerim?

Sen AGC neredesin?

Neredesiniz Antalyalı gazeteciler? Çağdaş Gazeteciler Derneği’ne sözüm yok. Onlar olması gereken yerdeler, alanlardalar... Ama ben onların üyesi değilim. Benim cemiyetim nerede?

Saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün.

daha ertesi
ve belki kim bilir…