Diyor Nazım Hikmet ve ‘büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın' diye de devam ediyor. Son yıllarda toplum olarak yaşadıklarımız, hayatın rutinine o kadar aykırı ki aklıma ustanın bu dizeleri geldi. Yaşamak neden bu kadar zorlaştı diye sorguladım. Neden insanın insana bile güveni kalmadı, neden toplum olarak paranoyak olduk? Bileniniz var mı?
***
Zaman geliyor yaşamı kendi haline, yani akışına bırakıyoruz. Kaygı, kuşku, endişe ile ilişiğimizi kesiyoruz ama işte o zaman da olanlar oluyor. Peki hayat, hep tetikte mi olmak demek? İnceden inceye eleyip dokumak, karar verirken her türlü olumsuzluğu dikkate almak, güzeli düşünürken tehlikelerin de yanı başımızda olduğunu hesap etmek, yani yaşama dürbünün tersiyle de bakmak. Ama gelin görün ki işin gerçeği, yaşamı ciddiye almakmış. Alın işte bir sömestr tatili hayali ve heyecanı, bir kıvılcım ile onlarca vatandaşımızın aramızdan ayrılmasına neden oldu. Aileler yok yere yok oldu. Ağır ihmal, tedbirsizlik, ve sistemin bozuk düzeni. Sözün bittiği yer, suçlu ayağa kalk.
***
Alın işte yaşanan bir acı gerçek daha, şehir falan önemli değil, aileler dört katlı binanın farklı dairelerinde yaşıyor küçük hayalleriyle. O da ne, bir ‘tabut bina' birden çöküyor küt diye. Ortalık bir anda savaş alanına dönüyor, kıyamet yaşanıyor. Göçük altında kalıp hayattan kopanlar, yaralananlar. Peki, nedir bunun adı, yetkililerin ihmali mi, yoksa ne? Örnekleri elbette çoğaltmak mümkün. Vatandaş sabah kalkmış işine gidiyor, yolda bir meczubun bıçaklı veya silahlı saldırısı, sonuç malum. İyi de sokağa her adım atmada veya tatile gitmek için yola çıkmada hep kötüyü mü düşünelim? Ya kaldığım otelde yangın çıkarsa, ya yolda biri bana saldırırsa, ya yolda yürürken açıkta kalmış elektrik kablosuna basıp çarpılır ölürsem. Veya veya... Yaşamak neden bu kadar zorlaştı arkadaş?
***
Gelelim toplumun sağlığı ile oynayan düzenbazlara. Yani hileli gıdalara. Gıdada sahtecilik vakaları giderek artıyor, Tarım Bakanlığı ifşa ediyor, vatandaş da biliyor. Da ne oluyor? Kocaman bir hiç. Gıda terörü devam ediyor, hem de insan sağlığı hiçe sayılarak. Özellikle de süt ve sütlü gıdalar, zeytinyağı, tereyağı, sucuk, salam, kırmızı et falan saymakla bitmez. Peki yemeyelim de ne yapalım? Tüketici, sahte gıdayı nasıl ayırt edebilir ki? Gıda uzmanlarına göre, sahte gıdayı ayırt etmek mümkün değil, ancak laboratuvarlarda test yapılarak anlaşılabilirmiş. İyi de gıdada sahtecilik neden bu kadar ayyuka çıktı, neden artıyor? Ve bu gıda terörü nasıl biter? 'Sıkı denetimle mi' dediniz, hadi canım siz de! Yaşanan bu dönemlerde insanın insana bile güveni tartışılır. Büyük usta diyor ya 'yaşamak şakaya gelmez’. İyi haftalarınız olsun.