Salı ve perşembe günleri yazma telaşım var ya!

Bendeki ne yazayım, nasıl yazayım telaşı değil.

Bendeki telaş, yazacağım yazının ‘Fincancı katırlarını ürkütmesi’ ve

‘Mahalle yanarken saçını tarayan O..’ gibi görüntü vermesinin yarattığı sıkıntı!

Çok şükür yazamama diye bir sıkıntım yok.

50 yıllık medya leşkeri bir gazeteci olarak bu konuda mütevazı olmayacağım.

Benden feyz alan bir genç gazeteci etrafa yaymış;

‘Fahrettin ağabeye 3,4 sözcük ver sana 2 sayfa makale yazsın’

Bendeki telaş da değil aslında sıkıntı diye yazdım ya..

Sıkıntım, gündem ile uyuşmayan yazı tuzağına düşmek!

Tuzak çünkü, bu ülkede ne zaman ne olacağı belli değil.

İçinde savaş, şiddet, kavga, yalan olmayan güzel yazılar yazmaya dikkat ederim.

Hep kötü, karalayan, düşman yazılar yazmamı isteyenler şöyle diyebilir;

‘Yaz kardeşim, klavyene kilit vuran mı var?’

Öyle olmuyor işte gel de sen yaz bakalım!

Şöyle tatil ruhuna uyan bir şey yazdın diyelim.
Gittiğin bir filmden söz edeceksin mesela!

Diyelim ki böyle bir yazı yazdın, gazeteye gönderdin.

O gün de şehitler gelmiş, cenaze törenleri, ağlayan anne ve babalar.

Deprem, kaza, ne bileyim normal dışı bir gündem oluşmuşsa?

Senin köşendeki ‘Bu filmi mutlaka izleyin!’ yazısı sırıtmaz mı?

***

TÜİK şubat ayı ve yıllık enflasyon rakamlarını açıkladı.

Yıllık enflasyon yüzde 40’ın altına, yüzde 39,05’e kadar düşme başarısı göstermiş.

Gündem böyleyken, kendi gündemiyle toplumu meşgul eden bir köşe yazarının yazısı, okuru çileden çıkaran bir dalga geçme yazısı gibi durmaz mı?

Benim yazılar da bazen öyle duruyorsa lütfen kusura bakmayın.

Zamana ve gündeme karşı duramamak böyle bir şey işte!

****

Yengeç Sendromu
Bugün size paylaşmak üzerine bir hikâye anlatayım.

Bizlere bugün için en gerekli şey, paylaşmak.

Kumsalda yürüyen bir adam, avlanan balıkçıya yaklaştığında kova içerisindeki yakalanmış yengeçleri görür. Kovanın üstü açıktır, kapağı yoktur. Bu durum onu şaşırtır, çünkü yengeçlerin kaçabileceğini düşünür. Balıkçıya sorduğunda ‘Evet, tek bir yengeç olsaydı, kesinlikle kaçardı. Ancak, pek çok yengeç varsa, biri kaçmaya çalıştığında diğerleri onu yakalar, kaçamayacağından emin olur, geri kalanlar da aynı kaderi yaşarlar’ yanıtını alır.

Tek yengeç kapaksız kovadan rahatlıkla çıkabilirken sayı arttıkça kaçış imkansızlaşır.

Çünkü birbirlerini yukarı itmek yerine, aşağı çekerek engellerler.

Sonunda kimse kazanamaz.

Bu durum, Yengeç Sepeti Sendromunun çıkış noktasıdır.

Yengeç zihniyetine sahip kişiler, gruplarında diğerlerini aşarak başarılı üyelerin önemini azaltmayı hedeflerler.

Onlar başarısızken başkalarının başarısını izlemek yerine, çökmelerini beklerler.

Mutlu anlarda bile eleştirecek noktalar bulabilirler, ama eleştiri duymak istemezler.

Empati ve merhametten yoksundurlar.

Başkasına yardımcı olmak, kendimize yardımcı olmaktır aslında.

Paylaştıkça çoğalır insan.

Paylaşın.

Edip Akbayram;

Halkın melodisi sustu

Yakalandığı Zatürre hastalığından kurtulamayarak geçtiğimiz gün yaşama veda eden Edip Akbayram, ‘Sanat paylaşmaktır’ derdi. ‘Emekçi eli öpülecek insandır’ derdi. O ses şimdi sustu ama şarkıları ile yaşayacak. Sade yaşamın en büyük zenginlik olduğunu yaşayarak öğreten örnek sanatçıydı. İnsani yönü oldukça güçlü örnek sanatçıydı. Toplumun sesiydi. Onların duygu ve düşüncelerini müzikle ifade eden bir sanatçıydı. Aldırma Gönül Aldırma hiç kulaklarımızdan silinmeyecek. Saygı ve sevgimiz hiç eksik olmayacak. Işıklar içinde uyusun

Anadolu’nun sesini ve motiflerini, sanatsal bakış açısı ile özümseyerek, halka aktaran büyük halk adamı ve sanatçıydı. Seni çok özleyeceğiz. Yerin asla dolmayacak.