Antalya’nın her köşesini yazmayı seviyorum. Daha doğrusu Türkiye’nin her karışını… Antalya’da yazmayı en çok sevdiğim kentlerin başında ise Perge geliyor. Belki yakın olduğu için, belki çok vakit geçirdiğim için, belki şehrin kuruluş mantığını, aklını, planını çözdüğüm için, belki hepsi birden, fakat sonuçta en iyi tanıdığım kent olduğunu söyleyebilirim. Arada sırada, fırsat buldukça yazmak da güzel oluyor. Perge’de ilk yerleşim Geç Kalkolitik-Erken Bronz çağlarında akropolde başladı. Helenistik dönemde akropolde yoğunlaşan yerleşim tam bir kent karakterine büründü. Akropolün güney yamacı da MÖ 4. yüzyıldan itibaren bir sur sistemiyle çevrildi. MÖ 3. yüzyıl civarında ise güneyindeki ovaya doğru inmeye, burada yayılmaya başladı.  Artık bugün gördüğümüz Perge ortaya çıkıyordu. Özellikle MS 1. yüzyılda, şehirleşme açısından büyük bir dönüşüme sahne olan Perge’nin kuzeydeki kent merkezi, Helenistik geleneğini de koruyarak, bir Roma eyalet kentine dönüşmeye başlamıştı. MS 2. yüzyılda bir yapı patlaması yaşanan Perge’de kent merkezi güneye kaydı. Perge’nin MS 1. yüzyılını Gaius Iulius Cornutus, 2. yüzyılını ise gelini Plancia Magna temsil eder.

Roma’nın Anadolu şubeleri

Iulii Cornuti ailesinin kent imarında aktif olduğu dönem MS 1. yüzyılın ilk yarısıdır. Perge’deki en erken varlıkları, Cornutus Palaestrası’nın ithaf yazıtlarından öğreniliyor. Bu ailenin izlerine İtalya ve Afrika’da da rastlandı. Horatia Tribusu’na kayıtlı oldukları Tusculum’da bulunan bir cursus yazıtından biliniyor. Ailenin Anadolu ve dolayısıyla Perge’ye ne zaman geldiği kesin olarak saptanabilmiş değil, fakat Tusculum’la bağlantılarının hep devam ettiği de, Plancia Magna’nın eşi Gaius Iulius Cornutus Tertullus’un MS 118-119 yılında orada inzivadayken ölmüş olmasından anlaşılıyor. Aile üyelerinin adına Konane, Claudiconium, Ariassos, Etenna, Akmoneia ve Pisidia Apolloniası gibi yakın çevredeki kentlerde de rastlanıyor. Bu bilgiler de ailenin çok geniş bir coğrafyada ekonomik faaliyet yürüttüğüne, geniş topraklara ve ticaret ağına sahip olduğunu gösteriyor.

Plancia Magna’nın kayınpederi

Gaius Iulius Cornutus, Cornutus Palaestrası’nı yaptırmış ya da genişletmiş kişi olarak anılıyor. Plancia Magna’nın babası M. Plancius Varus ile aynı zamanlarda, yani Nero ve Vespasianus devrinde etkin olduğu düşünülebilir. Cornutus’un üç oğlu biliniyor. Senatörlüğe yükselen büyük oğul Gaius Iulius Cornutus Tertullus’u, aslında Perge’nin öne çıkan diğer ailesi olan Planciilerin kızı Plancia Magna ile yaptığı evlilikten tanıyoruz. Cornutus Tertullus ve Plancia Magna’nın kızı Iulia Tertulla’nın, Attaleia eşrafından, Claudius döneminde valilik yapan M. Calpurnius Rufus ile evlenmesi, Antalya’nın da Cornutus ailesinin ticaret ağına girmesini sağladı. Batı Sütunlu Cadde üzerinde yer alan Cornutus Palaestrası (Kuzey Gymnasion), Anadolu’daki en göz alıcı örneklerden biridir. Güney duvarındaki pencere lentosuna kazınmış tek satırlık yazıtta, C. Iulius Cornutus’un adı okunuyor. Antalya Müzesi tarafından 2012-2013 yıllarında yaptırılan kazılar esnasında, yapının hemen doğusunda açığa çıkartılan yazıtlı arkhitrav blokları palaestrayı MS 70-80 yıllarına, yani Flaviuslar dönemine tarihlendirdi. Söz konusu yazıtlara göre, Gaius Iulius Cornutus, eşi Iulia Tertulla, kızı Iulia Severa ve oğlu Iulius Bryoninus inşa ettirdikleri bu yapıyı, tüm tanrılaştırılmış imparatorlar ve Perge’nin ana tanrıçası Artemis Pergaia’ya adıyor.

Ön cephesinde havuzlu çeşme

Perge’nin diğer kamu yapıları gibi düzgün kesilmiş kireçtaşı bloklardan inşa edilen, kare planlı ve iki katlı Cornutus Palaestrası henüz kazılmadı. Buna rağmen Roma gymnasiumlarından farklı şekilde, bağımsız bir kompleks olarak planlandığını, gerek korunma durumu, gerekse boyutları açısından Anadolu’nun en önemli palaestralarından olduğunu söylemek mümkün. Kuzey duvarı oldukça sağlam durumda olan, doğu, güney ve batı duvarları kısmen ayakta kalan yapının iki girişi bulunuyor. Güney cephesinde MS 4. yüzyılın ilk çeyreğinde yapılan bir havuzlu çeşme yer alıyor. Perge’nin su ihtiyacının Kurşunlu ve Varsak Düden’den karşılandığını, kemer, tünel ve kanallarla getirildiğini de ekleyelim. Palaestranın doğusuna eklenmiş kemerle kentin kuzeyine geçirilen su, Kestros Çeşmesi’ne bağlanıyor, caddenin ortasındaki su kanalını besliyordu.