Kaç yaşına gelirsem geleyim evimden başka yerde kalınca içimi biraz hüzün kaplar. Konfor alanından çıkmış olmak bana neden hüzün hissiyatı verir diye kendime çok sorarım. Sonrasında “İnsan biraz böyledir” derim, “Alışılagelmişin dışına çıktığında eskiye dair özlemle hüzünlenir” ve düşüncelerimi savuşturarak devam ederim, “Çok düşünme, insan işte her şeye zamanla alışır...”

Milo da alışacaktı, biliyordum. Yeniliğin getirdiği o tedirginlik ve beraberinde yarattığı o hüzün hissi elbet geçecekti. Sadece o gece bu gece değildi.

Milo’nun yeni evindeki ilk gecesi hem onun hem bizim için zorlu bir gece oldu. Sıradan bir salı olması beklenen 27 Mayıs gecesinin bizim için başka planları vardı. Ertesi gün okulum olmasına rağmen Milo’nun yanından sabaha kadar ayrılmak istemedim.

Milo’nun bizim eve alışmasının haricinde bizim de Milo’ya alışma sürecimiz vardı. Ben onu sahiplenmiştim ama ya evin diğer sakinleri? Bu düşüncelerle baş etmek hem Milo hem de benim için oldukça zordu.

Hafif esintili bir tan vakti, uyur uyanık Milo’nun bize nasıl alışacağı konusunda derin düşünceler içindeyken uyuyakaldım. Birkaç saatlik uyku, birkaç saniye gibi geldi. Gözlerimi açar açmaz Milo’nun yanına gittim; ürkek bir tavırla onu uyurken izledim. Benim geldiğimi fark etmiş olmalı ki hemen gözlerini açıp bana baktı.

Sabahları pek de enerjik bir insan olarak güne başlayamayan ben, Milo’nun bakışlarında aradığım o hayat enerjisini buldum. Hemen elime Milo için aldığım ilk oyuncağı olan mavi topu alıp onunla oyun oynamaya başladım. O sırada bütün gece uyumayıp Milo’nun yanında kalan annem tatlı bir tebessümle bizi izlemeye koyuldu. Hani derler ya "Her uzun gecenin bir sabahı vardır" diye, işte o sabah bizim için de güneş doğdu dedim.

Milo, bizimle bir hayatı paylaşmaya başladığı ilk günden itibaren aile bütünlüğüne oldukça önem veriyordu. Sabahın ilk ışıklarında evimizden yükselen kahkaha ve koşuşturma seslerinin arasında, gece boyu evine yeni gelmiş ufak bir yavruyu anne içgüdüsü ile huzurlu hissettirmeye çalışan annem, görevini tamamladığını düşünerek uyumak için odasının yolunu tuttu. O sırada kendinden büyük topunu annemin önüne atan Milo, bir süre öylece durdu. Bütün gece ağlayarak çaresiz bıraktığı anneyi, şimdi neşelendirmeye çalışıyordu. Annem önce mavi topa sonra Milo’ya baktı. Milo ve ben gergin bir sessizlikle annemin oyuna dahil olup olmayacağını bekliyorduk. Hemen de nasıl adapte olmuştum “Aysu ve Milo” olmaya…

Annem mavi topu alıp Milo’ya geri gönderdi ve o an bizim sabah neşemiz bir daha gitmemek üzere geri geldi. Evimizin neşesi, sabahlarımın enerjisi, en yakın arkadaşım Milo ve ben bütün sabahları böyle mutlu geçirmek için o gün kendi aramızda görünmez bir anlaşma imzaladık.