Diyalektik felsefenin öncülü olarak görülen Heraklit’in ünlü sözlerinden biri son günlerde siyaset mahfillerinde tur atıyor; “Değişmeyen tek şey değişimdir”. 28 Mayıs gecesi, ben de mevcut iktidarın ilelebet sürmeyeceğini, elbet değişeceğini, umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini anlatmak için kullanmıştım bu ünlü sözü. Ekrem İmamoğlu da kullanmış. Herhalde aynı niyetle aynı şeyi anlatmak, insanlara ‘enseyi karartmayın’ demek için kullandığını düşündüm ilk okuduğumda; meğer mevcut siyasi atmosferi değil, CHP’yi kastediyormuş o. “Değişmeyen tek şey değişimdir” sözü döndü dolaştı, Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP’nin üst yönetimine hesap sormaya, değiştirmeye kadar geldi. Sadece yenilginin değil, başarının bile hesabının sorulması gerekir; amenna... Elbette CHP, İyi Parti, HDP, TİP ve diğer partiler bu seçim sürecinin muhasebesini yapacak, artılarını, eksilerini çıkartacak, değişim kararı alınırsa da buna göre bir program belirleyecektir. Hatta belirlemelidir. Önümüzdeki günler bu tartışmalar, eleştiriler, hesap sormalar, kongrelerle geçecek.
Demokles’in kılıcı ne alemde?
CHP’nin MYK’sı dün toplandı, ardından da Parti Meclisi’ne gidilecek. Kongre kararı mı çıkar, yoksa ‘şimdi yeri ve zamanı değil’ mi denir, göreceğiz. İmamoğlu her fırsatta bastırıyor, değişim isteyen mesajlar verip duruyor. Belli ki genel başkan adayı... Kulislerde, yorumlarda, parti tabanında, siyaset mahfillerinde de öyle konuşuluyor zaten. Fakat Abdülkadir Selvi’nin aktardığı İstinaf Mahkemesi kararı suyu bulandırıyor. Mide de bulandırıyor tabii. İmamoğlu, hakkındaki siyasi yasak kararını İstinaf Mahkemesi’ne götürmüştü, karardan kendisinin haberi yok, avukatlarının haberi yok ama yandaş gazeteci Selvi mahkemenin kararı onadığını duyuruyor. Mahkeme heyeti, itiraz edenlere, avukatlara herhangi bir bilgi vermeyip de bir gazeteciye niye kulis sızdırır? Operasyon belli zaten, niyet de açık yani... İmamoğlu’nun üzerinde Demokles’in kılıcı sallanıyor. Bu kılıca rağmen genel başkanlık yarışına nasıl girecek, ne gibi bir planı var, ne düşünüyor; bunları henüz bilmiyoruz.
Erdoğan’ın ağzıyla yapılmasın
Kılıçdaroğlu, MYK ve Parti Meclisi’nde değerlendirme süreçleri tamamlandıktan sonra kararını açıklayacak, partinin önüne bir yol haritası koyacaktır. Parti Meclisi yeni bir MYK oluşturabilir. Zaten topun Parti Meclisi’ne gelmesi, kongrenin de yolunu açan bir ön karar. Yeni oluşturulacak MYK geçici bir kurul, partiyi kongreye taşıyan emanet bir ekip olabilir. Yerel seçimlere yaklaşık 10 ay var. Bu 10 aylık süreçte yaşanacak kongre süreci hem CHP’nin iç hesaplaşması, hem de yenilenmesi, değişmesi açısından önemli bir dinamik sağlar. Parti kadroları derlenir toparlanır, başarısız olanlar, hantal kalanlar gider, yerine yeni isimler, dolayısıyla da yeni olanaklar gelir. Fakat daha önemlisi de şudur ki bu değişim Erdoğan’ın ağzıyla değil de partinin kendi dinamikleri ve demokrasinin kuralları gereği yapılmış olur. Sadece CHP değil, muhalif cephenin bütün partileri bu demokratik süreçleri gönül rahatlığıyla olgunlukla işletecektir.
Hesaplaşma zamanı
İmamoğlu’nun başında sallanan Demokles’in kılıcından bahsettik. Başka bir şey daha var: Kılıçdaroğlu siyaseti, kararları ve gerçeği üzerinden kurulmuş bir parti yapısı İmamoğlu’nu çok terletecek, kazansa bile iyice yıpranarak, yorularak, eksilerek kazanmış olacaktır. Bu hem CHP’ye, hem adaylara, hem de genel olarak ülke muhalefetine zarar verecek bir durum olur. Olması gereken ise Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu’nun elini kaldırması ve yolu açmasıdır. Kılıçdaroğlu bunu yapar mı? Bu demokratik olgunluğa sahip olduğunu düşünüyorum fakat sürecin en önemli kısmı eksik kalacak. Bir yarış olmayınca parti kadroları nasıl yenilenecek, tabana ne sorulmuş olacak, taban kendini nasıl temsil ettirecek? Oysa CHP’nin 28 Mayıs sonuçlarını bir milat olarak kabul edip sırtında taşıdığı bütün kamburlardan, yolunda gitmeyen bütün işlerden, bütün zafiyetlerden, tilkiliklerden, tezgahlardan, kirli hesaplardan kurtulması, temizlenmesi, arınması lazım. Bunu da sadece parti cüssesi için değil, Kılıçdaroğlu’na oy veren bütün seçmen kitlesi için yapmalıdır.