Yollardan, meydanlardan, taştan topraktan beton dikitlerden ibaret herhangi ruhsuz bir şehir mi? Yoksa duyguları ve kimliği olan insan gibi bir şey mi? Güneşi denizi bir yana dağı taşı bir yana mı bakar? Sizi kıstıran köşeli bir şey midir? Yoksa yuvarlak hatlarıyla sizi ısıtan ateş gibi bir beden mi? Çok alımlı bir kadın mıdır? Egosu fazla şişkin bir erkek mi? Yeterince neşeli midir? Belki de tehlikelere açık haşarı bir çocuktur ya da aşka hâlâ tutkun bir yaşlı.

Yağmurlarla yıkanmış nisan dağlarından bakınca romantik. Güneş değmiş altın kumsallarının dalgalarla koyun koyuna oynaşmasına bakınca seksi. Bey Dağlarında bir yörük obasında çok masum ve gelenekli, turizm mahallelerindeki binlerce otelden taşan dünya insanlarıyla kozmopolit. Kaleiçi’nden ötelerdeki binlerce beton binalarda ise kimliksiz bir yapı yığını. Yani bir bedende çok kişilik barındırır Antalya. Tarihi boyunca olduğu gibi her iklimden insanlar birikmiştir. Her köşesinde başka diller birlikte konuşulur. Rusçalar, İngilizceler, Arapçalar, Almancalar duyulur Türkçe dünyasında. Antik dönemde de 15-16 dilin aynı anda konuşulduğu kozmopolit geçmişini inkâr etmez.

Bu güzel kenti anlatmak zordur elbet ama kelimelerle özetlenebilir belki: Güzel, dinamik, tutkulu, ateşli, yaşanası, dokunmaya kıyamadığımız bir fettan sevgili … Turizmin, Örtülü Tarımın, Klasik Arkeolojinin başkentidir Antalya. Akdeniz’le ve Beydağlarının muhteşem görselliğiyle bezenmiş doğasıyla ve adım başı antik yerleşimlerle her döneme tanıklık eden arkeolojik varlıklarıyla eşsiz bir pitoreskler sarmalı oluşturur. Tüm gayretimize rağmen güzelliğini bozamadığımız güçlü bir yadigârdır. Gereğince koruyarak geleceğe aktarmak zorunda olduğumuz kutsal bir atalar emaneti.

Antik çağlarda aydınlık bilgelerinin yurdu olması da geleceği bilen ışık tanrı Apollon’un baş tanrı olması da tesadüf değil elbet: Gelmiş geçmiş en ünlü iş adamı Opramoas ve en ünlü hekim Herakleitos Rhodiapolisli-Kumlucalı; İlk Kadın Kent Yöneticisi Plancia Magna ve Matematikçi-Filozof Apollonios ile Hekim Asklepiades Pergeli-Aksulu; hekim Athenaios Attaleialı-Antalyalı; Artemidoros, Mnemon ve Markellos Sideli; ünlü filozof Diogenes Oinoandalı; şair Olen Ksanthoslu-Kınıklı; Hristiyan inancının erken emekçisi Aziz Nikolaos Myralı-Demreli; Abdal Musa Elmalılı, Kafi Baba Limyralı-Turunçovalı ve daha çok uzunca bir aydınlık ve bilim listesi antik çağlarda Antalya güneşinin düşünsel ışıkları olmuştur. Bu ışık demetlerinin her biri çok bir özel hikâyedir. Tarih boyunca biriken uygarlık ışıkları, zaman boyunca oluşan doğal ışıklar, binlerce karakterden yansıyan bilginin aydınlık ışıkları hep birlikte çok ışıklı bir hikâyenin parçacıkları oldular: Tarihin derinlerinden, doğanın yüreğinden gelen ışıklar toplamının tam adı ise Antalya’dır. Selçuklu Sultanının akıl almaz unvanlarını sıralayan Kaleiçi’nin iri taşları soğuk bir düzlemden öte, sanki remiksi Selçuklu olan ve Roma’dan devşirilmiş bir “Bizans” şarkısı seslendiriyor. Renkler ve formlar Kaleiçi’nde hiç olmadık kadar birbirine karışıyor. Her şey anakronik yanılgılara sevk etse de bu sarmal güzelliğe hayran olmamak elde değil.

Bir meydanda kentin ilk kurucusu Bergama Kralı Attalos’un diğer birinde yerleşimde Selçuklu Türk egemenliğini başlatan Gıyaseddin Keyhüsrev’in ve her yerinde tüm bu tarihsel sahipliği yeniden sağlayan ve parçalanmaktan kurtaran sevgili Atatürk’ün heykelleriyle kent tarihinin ana değişim hatları simgelenir. 500 bin yıllık Karain’le başlayan derin hikâyenin ucu aralıksızca bugüne değer. Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet varlıklarıyla bu hikâye en görünür haliyle Kaleiçi’nde özetlenir. Tüm bunları ve yazmadığım çok daha fazlasını düşündüğümde Antalya’nın “herkesin şehri” olduğuna bir kez daha iman ediyorum. Tıpkı “tüm kabilelerin vatanı” olan Pamphylia’da olduğu gibi. Eski Yunanca kelimenin anlamı “çok ırklı/çok soylu”dur. Bugünkü İl sınırları olarak baktığımızda Likya, Pamphylia, Kilikya, Pisidia, Kabalis, Milyas gibi çok sayıda antik bölgeyi içerse de kent merkezi olarak Pamphylia içindedir Antalya. Dolayısıyla şehir merkezindeki modern zamanın çok kültürlü yerleşimcileri geçmişte Pamphylia’nın çok renkli kültürünü ve popülasyonunu karşılamaya devam eder. İşte bu nedenlerle burada yaşayan herkes Antalyalıdır. Antalyalılık ölçütü ise sadece bu kentte doğmak değil, kente verilen emek, korunmasına verilen pay kadardır. Onun şahane varlığına layık iyi bir yurttaş olduğun kadardır. Tüm zamanların ve tüm göçmenlerin Antalya güfteleri en karışık halleriyle tek bir şarkı olup, derin bir kardeşlik şarkısı gibi Toroslara yazılmıştır. 

Zamandan derlenmiş eşsiz bir hikâyedir Antalya.

Tepesinde eksilmez ışık,

Eteğinde ufuksuz denizle

En güzel hikâyedir.

Biz Antalya için yukarıdakileri söylerken acaba Antalya bize neler söylüyor: “Doğama ve tarihsel kalıntılarıma zarar vermeyin yeter. Denizim hep masmavi kalsın, kirletmeyin. Binlerce yıla direnip gelen kalıntılarım ayakta kalsın, tahrip etmeyin. Taş ocakları ya da çirkin beton dikitleriniz uğruna azaltmayın ağaçlarımı, ormanlarımı. Dokunmayın su kaynaklarıma. Bugüne dek bunlardan geçindiniz. Beni koruyun ki ben de uzun gelecekte torunlarınıza geçim sunmaya ve güzellikler yaşatmaya devam edeyim. Unutmayınız ki sizin yaptıklarınızdan çok, benim değerlerimle parlak bir dünya yıldızı oldu kentiniz. Kısacası, bana dokunmayın, başka ihsan istemez”.

 

Yüzbinlerce yılına bir yaş daha eklendi, yeni yılın kutlu olsun Antalya.

 YAZI: PROF. DR. NEVZAT ÇEVİK

Editör: Uğur Keskin