Siyaset rantın dağıtımını belirler. Rantın bir avuç mutlu azınlığa mı, yoksa halka mı aktarılacağı siyasetin konusudur. Nedir rant? “Emek harcamadan elde edilen kazanım” diye özetleniyor. Fakat yeterli bir tanım değil bu. “Doğanın getirisi” diyenler de var. Bunun için biraz daha doğru bir tanım diyebiliriz. Ekonomik rant, toprak, petrol, su, ormanlar, hava sahası, madenler gibi doğal kaynaklardan gelir. En bilindik, en klasik rant alanı ise toprak. Yani arazi. Biz ülke genelinde bu rantı en yaygın şekilde, belediye meclislerinin imar kararlarında görüyoruz. O kararlarla öncelikle toprak, tarla halinden arsa haline dönüşüyor. Arsa haline geldikten sonra da konut, işyeri, turizm gibi işlevler yüklenerek fiyatı artırılıyor. Bir de kat artışı verilirse ballı lokma tatlısı. ‘Rant ekonomisi’ diye muteber hale getirilmeye çalışılan rantiye sistemi kabaca böyle işliyor. Devlet kurumları, kamu bankaları, yerel yönetimler işte bu rantın dağıtım mekanizması.

Hokus pokus siyaseti

Halk, genel ya da yerel seçimlerde sandık başına giderek bu rantın nasıl kullanılacağına, kimlere verileceğine, kimin cebine gireceğine karar veriyor aslında. Kapitalist siyasetin oluşturduğu illüzyon, bu rantı gazete kağıdına sararak, televizyon kutularına koyarak, telefon tuşlarına gömerek, hem halkın gözünün önünde, hem de gizliden gizliye dağıtır. Zenginleri daha da zenginleştiren, yoksulların belini kıran bir yalanlar toplamıdır kapitalist siyaset. Hokus pokustur. ‘Abra kadabra’dır. El çabukluğu marifet, laf kalabalığı ticarettir. ‘Bul karayı, al parayı’, ‘Cambaza bak cambaza’, ‘Ham hum şaralop’ diye tekerlemeler, atasözleri, deyişler üretir. Bu sömürü düzenini, bu rant mekanizmasını, bu yalan dünyayı yıkmak, değiştirmek, tersyüz etmek başka bir siyaseti, bir mücadeleyi gerektiriyor. Bu mücadelenin de sömürü düzeninin kendisi kadar uzun bir tarihsel geçmişi var. Hiçbir zaman kolay olmayan, tam aksine acılarla, gözyaşlarıyla, ölümlerle, katliamla, yıkımlarla dolu, yüklü bir mücadele bu...  

Yüzde 52’nin bekası için yüzde 48

Bu mücadelenin bir belleği, bir heybesi, not defteri de var elbet. Ülke insanı, emekçisi, halk, öyle bir sıkıştırıldı ki Pandora’nın kutusu bu kez tam açılacak gibi duruyor. Üstelik iki taraflı bir tazyik, sıkıştırma, baskı bu. Hem iktidar cephesi, hem de kendini muhalif olarak tanımlayan partiler, halk yığınlarını baskılıyor, uyutuyor, oyalıyor. Genel seçim sonuçları birçok açıdan mercek altına alındı, irdelendi, analiz edildi; fakat kimse, yüzde 52’lik bir iktidar oyu için, yüzde 48’lik muhalefete ihtiyaç olduğunu söylemedi. İktidarın sürmesi için birilerinin muhalefeti derleyip toparlaması, bir araya getirmesi, tek yöne kanalize etmesi gerekiyordu. Altılı Masa denilen formülün birinci tura kilitlenmesi, ikinci turu hiç hesaplamaması, daha doğrusu hesaplamamış gibi görünmesi bu senaryonun vitrini. Böylece muhalif kesimin, partilerin, siyasetlerin birinci tura kendi söylemleriyle, logolarıyla girip, ikinci turda gerçek bir ittifak kurmaları engellenmiş oldu. Demokrasi, adalet, özgürlük, eşitlik, hukuk isteyen halk kesimleri, seçmen, bu iki taraflı baskıyı, senaryoyu yırtıp atmak, kendi temsilcilerini belirlemek istiyor.

Şimdi icraat zamanı

Önümüzdeki yerel seçimler enerjiyle, talepler bütünüyle, ajandayla olacak. Tabii yine iki tarafa istiflenmiş bir seçmen çoğunluğu, oy depoları olacak; ama sonuç üzerinde etkili bir kitle de hemen yanınızda duruyor. Bu kitle sandıktan dürüst siyaset, kamucu yönetim, ranta direnen bir çizgi çıkartacak. Kendi akacağı kanalı bulan sol-sosyalist seçmenden bahsediyoruz aslında. Yerel seçim sürecinde bu seçmen kitlesine neler vaat edilecek? Bu kitleyi ikna edebilen taraf hangisi olacak?.. CHP, Antalya ölçeğinde kongre sürecini tamamladı, il-ilçe başkanlarını, yönetim kurullarını ve yetkili organlarını belirledi. Şimdi icraat bekleniyor. İşte peşrev, işte meydan...