Antalya’nın bütünü gibi, Kumluca da tarih zengini bir bölge… İlçe sınırları içinde birçok antik kent var. Bunların en ünlülerinden biri de ilçe merkezinde duruyor: Rhodiapolis… 3-4 yıl önce gittiğimde tertemiz, gıcır gıcır bir ziyaretçi merkezi karşılamıştı bizi. Henüz tam anlamıyla kullanılmaya başlamamıştı, ama en azından tuvaleti filan tertemizdi. Etrafı kollayan, kolaçan eden, ziyaretçilere yol gösteren birileri vardı.
HESAP SORMAYA KORKUYORUZ
Uzun zaman ara verilen kazılar önceki yıl yeniden başladı. Fakat fazla sürmedi, çok çabuk sona erdirildi. Bu yaz çalışan olmadı, kazma vurulmadı antik kente. Muhtemelen de uzun süre böyle gider. Keşke gitmese, kazılar kaldığı yerden devam etse, toprağın altındaki tarih, bilgi, geçmiş çıkartılabilse. Bunlar başka işler, başka hesaplar, başka ilişkiler. Sebebini bilmiyoruz. Sorsak da anlatan olmaz. Ülkemiz böyle bir hale geldi bir süredir. Bu antik kentler bizim, yani halkın. Yani senin, yani benim, yani hepimizin. Bizim malımızı, mülkümüzü kazıyorlar. Fakat kendi malımızın hesabını isteyemiyoruz, bilgi alamıyoruz, hatta sormaya cesaret bile edemiyoruz.
KENT GİRİŞİ TAM BİR ÇÖPLÜK
Hafta sonu bir kez daha uğradım Rhodiapolis’e… Kazı bitince, adeta uygarlık da bitmiş. Bir zamanlar ören yeri gibi hazırlanan, ziyaretçilerini en iyi şekilde ağırlamak için bekleyen kent, şimdi kaderine terk edilmiş. Karşılama merkezinin önü tam bir çöplük. İnşaat atıkları, hafriyat, ziyaretçilerin yığdığı çöpler… Çöp kutuları tıka basa dolu, atıklar yerlere taşmış. Mangal sefası yapanlardan kalan ateş izleri, yanık odunlar, küller, çer çöp.
MİDE BULANDIRAN GÖRÜNTÜLER
Rezaletin fotoğraflarını çektim, fakat daha da fenası var. Tuvaletler. Gözünüzün ucuyla görseniz mideniz kalkar. O kadar pis, iğrenç, berbat. Başka kelime bulamıyorum yani bu manzarayı anlatmak için. Bir sürü para dökülerek inşa edilen ziyaretçi karşılama merkezi artık kullanılmadığı için suları da kesilmiş anlaşılan. Bölgemizin en güzel, özgün, ünlü antik kentlerinden olan Rhodiapolis böyle karşılıyor insanları. Ortalığı ot götürüyor yani.
NASRETTİN HOCA FIKRASI GİBİ
Buranın sorumlusu kim? Kumluca Belediyesi mi? Müze mi? İl Kültür Müdürlüğü mü? Hasan mı, Ahmet mi, Kezban mı? Kim? Hafta sonu gittik ya, umarım bize yazmazlar bu rezaleti. Bunca lafın üstüne tuhaf bir manzarayı da yazalım. Kent girişinde yan yana iki demir kapı var. Kapılardan biri giriş kapısı. Buradan girip kenti geziyor, etrafında bir daire çizip diğer kapıya, yani giriş kapısının yanındaki çıkışa geliyorsunuz. O da ne? Kapı kapalı. Giriş serbest, çıkış yasak. Nasrettin Hoca’nın türbesi gibi… Her yer açık, ama kapıda kocaman bir kilit.