Myra antik kentinin limanı Andriake’de ziyaretçileri mureks işlikleri karşılıyor. Agoranın çevresinde tepecikler oluşturmuş mureks atıkları da cabası. Mureks bir deniz kabuklusu, daha doğrusu bir tür deniz minaresi… MÖ 2. bin başlarından itibaren, özellikle de Roma döneminde Akdeniz sahillerinin en büyük gelir kaynaklarından biri. Çünkü çok pahalı bir boya, ‘imparatorluk rengi’ diye bilinen mor elde ediliyor bu kabukludan. Mureksten boya üretimine dair en yaygın veri, birçok sahil yerleşiminde kimi zaman dağ gibi yığınlar halinde gözlenen kırık kabuk atıklarıdır. Bu atıklar, üretim için çoğunlukla murex trunculus, murex brandaris ve thais haemastoma türlerinin kullanıldığını gösterir. Likya’da Myra-Kekova bölgesi, mureksin en iyi, en kaliteli renk sağlayan türlerinin yoğun yaşadığı bir alandır. Bu nedenle Phaselis, Aperlai ve Andriake, mureksten mor boya üretiminin yapıldığı yerlerin başında geliyor. Özellikle Aperlai neredeyse mureksle doğuyor, mureksle batıyor. Varlığını mor boyaya borçlu ve mor boya ticareti bitince de çöküyor dersek abartmış olmayız.

Deniz kabuklusundan yüksek vergi

Antik dönemde mor boya, yönetici ve soylu sınıfın sembollerinden birisiydi, statüyü ve zenginliği ifade ediyordu. Bu boyanın en kalitelisi, mureks türü bazı kabuklu deniz yumuşakçalarından elde edilirdi ve bu oldukça külfetli bir süreçti. Denizden toplanan kabuklular canlı olarak amforalar içerisinde saklanarak işliklere getirilir, burada kırılarak ya da ezilerek boyanın özütü çıkartılırdı. Daha sonra bu özüt kurşun kazanlarda günlerce süren kaynatma ve süzme işlemlerinden geçirilerek saf boya elde edilir, bu boya tek başına veya başka boyalarla karıştırılarak giysi boyamasında kullanılırdı. Bütün bu işlem sürecinde berbat bir koku çıkar, alışkın olmayan kişiler o mekanda, o bölgede duramazdı. Roma çağında ticari önemi iyice artan mor boya, birçok düzenlemeye konu oldu. En yüksek vergi mureks işleyicilerinden alındı. Ortaçağ’dan itibaren ise daha ucuz alternatifleri çıktıkça bu endüstri kaybolmaya başladı.

Liman AVM’sinden sanayi çarşısına

2009 yılında Nevzat Çevik başkanlığında başlayan kazılardan anlaşıldığı kadarıyla, Andriake liman agorasının ticari fonksiyonu 4. yüzyıl sonlarından itibaren bitti, 5. yüzyıldan itibaren de çarşı alanı, entegre bir mureks boyası üretim merkezine dönüştü. Yani bir alışveriş merkezi süreç içinde sanayi bölgesi haline geldi. Öyle ki, agoranın güneyi mureks kabuklarından oluşan tepeciklerle, çöplüklerle doldu. Andriake kazıları ve buluntular üzerinde yapılan araştırmalar, mor boya üretimiyle ilgili birçok yeni ve taze bilgi sağladı. Deniz kabuklusundan boya üretimiyle ilgili artık daha çok şey biliyoruz. 6. yüzyıl başlarına kadar yoğun olarak çalışan mureks işlikleri, içinde büyük dairesel fırınlar ve hazneler ile kanallardan oluşan entegre bir tesis görünümündedir. İşliklerde kullanılan su, agoranın altında yer alan sarnıçtan çekiliyordu. Pazaryerinin altında sarnıç olması, bölgenin mureks üretim merkezine dönüşmesinde etkili olmuştur muhtemelen.

Likya Müzesi’ne dönüşen tahıl ambarı

Mureks işliklerine dalmışken, agoradan da biraz bahsedelim. Andriake’nin en büyük yapısı Plakoma adı verilen pazaryeri veya agoradır. Agoranın güney yönü hariç, üç tarafı dükkânlarla çevrili olup ortasında büyük bir yeraltı sarnıcı bulunuyor. Antik kaynaklarda geçen ve bölgeye ilk gelen gezginlerce de ‘Plakoma’ olarak bilinen agoranın kuzey cephesinde anıtsal bir giriş kapısı var. Önündeki yamacında ev kalıntıları, yamacın batısında ise gözetleme kulesi bulunmaktadır. Ortadaki sarnıcın üzerini kaplayan plakalar agoranın meydanını oluşturuyor. Bu meydanda sarnıçtan su çekmek için iki kuyu ağzı yer alıyor. Geçmişi Klasik çağlara kadar inen Andriake, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde de liman olarak kullanıldı Özellikle MS 1.-5. yüzyıllar arası liman yerleşmesi için en parlak dönem oldu. Andriake’deki imar faaliyetlerinin en yoğun yaşandığı süreç İmparator Hadrian (MS 119-138) dönemidir. Yerleşimin en önemli yapılarından olan ve günümüzde Likya Uygarlıklar Müzesi olarak hizmet veren Horrea Hadriani (tahıl ambarı, silo) ve onun doğusundaki Plakoma (ticari agora) bu dönemde inşa edilmiştir. Hadrian’ın MS 131 yılında Andriake’yi ziyaret ettiği rivayet edilir. Hadrian’a adanmış granarium ve agora gibi liman yapıları bu ziyaretin yapılmış olabileceğini düşündürüyor.