Bu defineci güruhu son yıllarda iyice arttı, delik deşik etmedikleri tarihi kent yok. Kayaları, yazıtları, lahitleri parçalıyor, yakın dönem mezarlarına bile dadanıyorlar. Konyaaltı dağlarında definecilerin kazarak dağıttığı Yörük mezarları gördüm. Yağma, talan, soygun, hırsızlık o boyutta yani. Kartınpınar diye antik bir yerleşim var Doyran civarında, 30 metre derinliğinde kuyu kazmış defineciler, dibi görünmüyor kuyunun. Ona harcadığı emeği bahçesindeki portakala verse, domates yetiştirse para kazanacak, bir işe yarayacak. O derinlikte bir kuyu günlerce bölgede mesai yapıldığı, kamp kurulduğu, jeneratör çalıştırıldığı, hiltiyle delindiği anlamına geliyor. Bir kişinin işi de değil, belli ki ekip olarak çalışmışlar. Kültürel varlıkları, tarihi eserleri korumakla yükümlü olanlar ne yapıyor peki? Bir şey yaptıkları yok; seyrediyorlar. Arada belediyelere filan yazı yazılıp defineci çukurlarının, millet içine düşmesin diye kapatılması sağlanıyor. Kültür Bakanlığının bütçesi yok mu? Var. Fakat tarihi kollamak, eserleri korumak için harcamak istemiyorlar anlaşılan. Eğer bunu isteseler, alınacak bir dolu önlem, kurulacak bir sürü sistem var. Örneğin fotokapan diye bir uygulama var. Tarihi eserler, arkeolojik alanlar kurulacak bu kameralarla takip edilebilir; ama kime anlatmaya çalışıyoruz ki…
Tarihi kentlerin sahibi yok
Orman Genel Müdürlüğü, orman ve ağaçlık bölgelerde, doğal hayat ve yabani hayvanların korunması konusunda iyi-kötü çalışıyor. Özellikle yaz aylarında, orman yangını riskine karşı seferber olmuş durumdalar. Ücra, gözlerden ırak, orman içinde bir antik kente gittiğinizde orman koruma memurları sizi buluyor, ne yaptığınızı soruyorlar. Buna tanık oldum. Onların görev tanımı içinde tarihi alanlar, eserler, antik kentler yok. Yani “bu harabeyi gezmeye geldim” dediğinizde, “aman ateş yakmayın” diye uyarıp gidiyorlar. Fakat sonuçta dağın, tepenin, ağacın, kuşun bir sahibi var. Peki arkeolojik alanların, kültürel mirasın, tarihi kentlerin sahibi var mı? Yok. Bununla ilgili bir sürü öneri yapıldı, fakat devlet milim adım atmadı. Yüzlerce işsiz arkeolog var; kur bir sistem, bu insan kaynağını değerlendir, iş ver, görev ver, sorumluluk ver. Ne gezer! Hadi onu yapmadın, fotokapan kur, kamera koy, hırsızın, arsızın peşine düş. Aman sen de!
Cahillerin patlattığı anıtlar
Tarihi kentlerdeki, arkeolojik sit alanlarındaki yağmanın son yıllarda iyice artmasının sosyolojik bir gerekçesi de var aslında. Eskiden köy çerçevesi içinde bir de öğretmen vardı. Köy öğretmenleri o çevrenin, yörenin, köylünün akıl önderiydi. Sadece çocukları okutmuyor, bütün halkı da eğitiyor, aydınlık, çağdaş bir yerde tutmaya çalışıyorlardı. Öğretmen bu fotoğraftan çıkarıldı, yerine imam konuldu son yıllarda. Tarih bilincinin yerini cinler, periler, ‘gavur malı’, ‘put’ gibi kavramlar aldı. Öğretmen köylüyü iyi-kötü bir yerde tutmaya çalışırken, imamlar ise define duası öğretip, ellerine muska veriyor. Gidin dolaşın köylerde, iki eve konuk olun, birkaç yerde çay için, ne hikayeler duyacaksınız. Son yıllarda Hitit, Frig kaya anıtlarına, yazıtlarına verilen zarar bu ülkenin ayıbı olarak tarihe kalacak. Binlerce yıldır ülkemizin çeşitli yerlerinde duran Hitit kaya anıtlarını dinamitle patlatıyorlar. “İçine cinler altın saklamış” diyor cahilin önde gideni. Bir başka cahil de ayağını, kolunu, başını kırıyor eserin. Niye? Put diye yapıyor bunu, ‘gavur’ diyor o eseri bırakana. Kimden alıyor bu aklı? Öğretmenden değil herhalde?
Devlet kendine çekidüzen versin
Arkeolojik alanlar, tarihi eserler, kültürel miras eskiden daha iyi korunuyordu da, son yıllarda kaderine terk edilmiş değil. Eskiden de koruma bilinci bu düzeydeydi, hatta belki daha da kötüydü. 1960’lı, 70’li yıllardaki yağmaları da biliyoruz. Bu yağmadan, bu karanlık ticaretten geçinenler, bunu profesyonel bir iş olarak yapanlar da tanınıyor. Fakat son yıllarda bu yağma hücrelerimize kadar yayıldı. Antik kentlerde, yerleşimlerde gezerken bize bile ‘cinlere karşı dua’ soruluyor. O hale gelmiş durumda yani. Defineci hikayeleri kulaktan kulağa yayılıyor, nefesi kuvvetli imamlarla çıkılan ganimet avı muhabbetleri dededen toruna geçiyor. Halk bunlara inanıyor. İnanmaması ancak eğitimle mümkün; fakat öyle bir eğitim yok. Her yeri imam-hatiplerin sardığı, köy okullarının kapatıldığı, imamın, müezzinin tek kanaat önderi haline geldiği bir toplumda bu eserleri koruyamazsınız. Tam aksine açık hedef haline gelir. Dahası da var, birtakım devlet insanlarının bu işlere yol verdiği, şurasında ya da burasında yer aldığı yönünde ciddi kanaatler, söylentiler var. Bunu da duyurmuş olalım ki, devlet kendine çekidüzen versin.