28 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu için değil, aslında bir referandum için sandığa gideceğiz. Türkiye’nin önünde iki aks duruyor. Ya değişim ya da mevcut iktidarın devamı. Mevcut iktidar dediğimiz gerici, şoven, emek düşmanı bir sermaye iktidarı. Karşısındaki ‘değişim cephesi’ ise geniş bir yelpazeye sahip. Bu haftaki gelişmelerle birlikte daha da genişlemiş gibi görünüyor. Kendisini her iki ittifakın dışında üçüncü bir yol gibi lanse eden Sinan Oğan’ın Erdoğan’la uzlaşmasının ardından gözler Ata İttifakı’nın bileşenlerine döndü. Adalet Partisi tercihini Kılıçdaroğlu’ndan yana yaptı. Dün kameralar karşısına çıkan Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ ise topu bugüne attı. Öğleden önce Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikte açıklama yapması bekleniyor. Açıklamalarına bakarsak prensip olarak anlaşılmış, iş protokole kalmış.
Özdağ’ı bekleyen tarihi karar
“Cehennemin kapılarını kapatacağız” dedi Özdağ. İttifak bileşenlerinin her birinin cehennemi farklı... Benim cehennemimle komşumun cehennemi de apayrı ateşler taşıyor. Doğal olarak cennetlerimiz de ayrı... Ümit Özdağ’ın kapılarını kapatacağı cehennemle örneğin Kürt siyasetinin cehennemi aynı mı? Neredeyse taban tabana zıt. Bu ‘cehennem’ metaforu üzerinden devam edersek örneğin sol-sosyalist seçmen Özdağ’ın masaya koyduğu koşullara nasıl bakıyor? Sinan Oğan bir hafta boyunca bu koşulların keyfini sürdü, kendine dönen kameraların şehvetini bol keseden yaşadı. Tarihi bir kavşakta duruyordu. Böylesi konumlar, roller, görevler insanın karşısına sürekli çıkmaz. Toplumsal gelişmeler başrolü getirir önünüze koyar; elinize yüzünüze bulaştırabilirsiniz ya da tarihe geçersiniz. Sinan Oğan ilk şıkkı seçince tarih yeni bir sahne kurdu ve spot ışıkları Ümit Özdağ’a döndü. Şimdi sahnede o var. Bakalım Özdağ bu şansı nasıl kullanacak? Nasıl kullanacağının sinyalini verdi ama klasik laftır, ‘siyasette bir gün bile çok uzundur’. Dün neler yaşandı, bugün hep beraber göreceğiz.
‘Adalet yürüyüşü’ nasıl bitecek?
Kılıçdaroğlu’na destek veren, oy isteyen bütün kesimler, çevreler, görüşler sessiz... Ümit Özdağ’ın talepleri noktasında konuşan kimse yok. Buradan da siyasetin en eski dinamiklerinden, en eski çözümlerinden, seçeneklerinden birine gidebiliriz. Nedir o? Cephe teorileri... Sadece ülkemiz değil, dünya solunun da önemli başlıklarından, araçlarından, stratejilerinden biri olan faşizme, diktatörlüğe, gericiliğe, hukuksuzluğa, despotizme karşı ‘birleşik cephe’ anlayışı, daha doğrusu pratiği bir kez daha önümüzde duruyor. Gerici-şoven iktidara, iktidar bloğuna karşı en geniş cepheyi kurmak dışında bir seçenek şimdilik görünmüyor. Bu cephenin de kendine has dinamikleri var. Kılıçdaroğlu’nun ‘adalet yürüyüşü’ sadece pratik değil, aynı zamanda bir metafor... Bu metafor birbirine benzemez, hatta zıt birçok unsuru, kesimi, genel rahatsızlığı aynı safta birleştiriyor. Erdoğan bloğu devam ettiği sürece, bu çarkın dışında kalan hiçbir unsurun, kesimin, siyasetin, kimliğin, ideolojinin sırtı güneş görmeyecek. Bu acı gerçek, bu karanlık tablo Ümit Özdağ’ı bile yelpazenin bir ucuna ekliyor, yenilir yutulur hale getiriyor.
Aydınlıkla karanlığın mücadelesi
Az kaldı... Pazar akşamı fotoğrafı göreceğiz. Değişim mi kazanacak, baskıcı iktidar mı? Ülkenin ışıkları sonuna kadar açılacak mı, yoksa 5 yıllık bir karanlık daha mı bekliyor bizi? Etrafımıza bakınmadan, gönlümüzün istediği, aklımızın erdiği gibi konuşabilecek miyiz yoksa daha da derinleşen bir sessizliğe mi gömüleceğiz? Kader seçimi deniyor ya, göklerle filan bir ilgisi yok bunun, kader filan da değil, binlerce yıldır süren insan olma, insan gibi yaşama çabamızın, ileriye doğru yaptığımız yürüyüşün bir aşaması, bir kavşağı burası. Ya 100 yıldır bu ülkede kurmaya çalıştığımız yurttaşlık, eşitlik, çağdaşlık, ilericilik, demokrasi hukukunu sürdüreceğiz ya da bunların hepsi rafa kalkıp adı konulmamış bir saltanata doğru yelken açılacak. Hatta geçelim yelkeni, gericiliğin limanına demir atacak gemimiz. Nasıl yaşayacağımıza, nasıl yönetileceğimize, nasıl geçineceğimize, geleceğimize karar vereceğiz. 28 Mayıs’ta vereceğimiz karar böyle bir ağırlık taşıyor. Enseyi karartmadan oyumuzu kullanalım.