Siyaset sahnesinin dekorlarından biri olarak görülen sosyalist partiler, ciddi bir seçenek haline gelmeye başlayınca hedef tahtasına dönüşüyor. Sağ politikacıların, gerici siyasetin, sosyalist partilere husumetini anlatmaya sayfalar yetmez. Ezilen halkların umudu, işçi sınıfının iktidar yürüyüşü, kurulu rant düzeni açısından tehdittir. Tehlike çanları anında çalmaya başlar. ‘Kurulu düzen’ denilince yan yana dizilmiş sağ partileri, sermaye sözcülerini mi anlamalıyız? Mevcut iktidar bloğunu, kendini Cumhur İttifakı diye konumlandıran güçleri mi düşünmeliyiz? Sosyalist programların, emeğin, emekçinin karşısındaki temel rakip, hatta düşman elbette ki mevcut iktidar bloğu… Peki bu bloğu parmakla göstererek emeğin, emekçinin, ezilenlerin, yoksulların oylarını toplayan, toplamayı alışkanlık haline getiren muhalefet partileri işin neresinde? Örneğin ana muhalefet partisi ve onun içinde siyaset yapan unsurlar nerede duruyor? 

Ölüm ve sıtma

Sosyalist siyasetlerin her daim yedekte durmasını arzulayan, onları uzaktan seven bazı CHP’lilere sözü getirmeye çalışıyorum. Sadece ve sadece ‘muhalefet’ partisi olan CHP'de bir kesim, varlığını uzun bir süredir ‘öcü siyasetiyle’ sürdürüyor. Yani seçmene ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor. Bu öylesine bir hal almış durumda ki deli gömleğini yırtmaya çalışanları da, “Bak bize oy vermezsen, onlar iktidar olacak” diye korkutuyorlar. Eğer ısrar ederse de dışlanıyor, hedef haline getiriliyor, sonra yaylım ateş. Peki yürüttükleri bu öcü siyasetiyle iktidarı bir adım bile geriletebildiler mi? Hayır. AKP bu ülkede 22 yıldır iktidar ve CHP bizi 22 yıldır onunla korkutarak oylarımızı alıyor. Korkutulan seçmen kim aday gösterilirse ona oy veriyor, Ankara’ya gönderiyor, belediye başkanı yapıyor, meclis üyesi seçiyor. Bu 22 yılda öyle isimler mebus oldu ki şu an gölgeleri bile ortada yok. İşçi düşmanı, emekçi düşmanı, halk düşmanı, insan düşmanı, kadın düşmanı tipleri pamuklar içinde besleyip, itiraz edenlere parmak salladı bu ‘kurulu düzen’.

Sosyalist seçenek

Sadede gelirsek; kurulu düzenin iki ucu var: İktidar odağı AKP ve ana muhalefet öbeği CHP. Biri diğeri sayesinde iktidar, diğeri de bu imkânlarla hep ‘ana’ muhalefet. Şimdi bu konsensüs, üstü örtülü uzlaşı bir kez daha test edilecek. Fakat bu kez sosyalistler de sahnede. Üstelik dekor olarak değil, figüran olarak da değil, ana oyunculardan biri olarak sahnede solcular, sosyalistler, komünistler. Kendi logoları ve kendi adaylarıyla… Antalya’dan 1 milletvekili çıkaran HDP bu seçimlerde DEM Parti adıyla yürüyor. Keza milletvekilliğini 2 bin oyla kaçıran TİP de bütün gücüyle sokaklarda. EMEP adayları “biz de varız” diyor bu sefer. Yani sol-sosyalist siyasetler, kurulu düzenin dışında, karşısında duruyor. “Kurulu düzenin her iki ucunun da karşısında” diye genişleterek tekrarlayalım bu sözü.

22 yıllık iktidar ve muhalefet

Bu sosyalist adaylara, partilere karşı CHP içinden yükselen sesler, duyulan rahatsızlık aslında bir tür itiraf. Sosyalist bir adayı rakip, hatta oyunbozan olarak görenler, gidip orada burada da solculuk taslıyor muhtemelen. Gerçek anlamda solcu, ilerici, demokrat olsalar, ciddi bir kitle desteğiyle siyaset yapsalar sosyalist bir adayı düşman değil, kol kola yürünecek bir dost, müttefik görürlerdi. Oysa öyle görmüyorlar. O vakit şöyle düşünmek mümkün: Sosyalist oylar yüzünden belediye meclis üyesi seçilemeyeceğini düşünen bir kişi, daha önce çok geniş bir kitlesel desteği olduğunu söyleyerek CHP’yi kandırmış demektir. Demek ki o destek palavraymış. Oylarına göz diktiği seçmen, sosyalist bir seçeneğe yöneliyorsa ağlamanın, sızlamanın alemi yok. Birden fazla doğru olmaz. Soru basit ve verilecek yanıt da tektir: Belediyenin meclis üyesi mi, halkın meclis üyesi mi? Bu soruya belediye cenahından bakan kendi koltuğunu, halk açısından bakan ise sosyalistlerin temsil hakkını savunur. Sosyalistlerin temsil hakkını savunan da kendi yerini bir yoldaşına bırakmaktan gocunmaz. “Sosyalist adaylar yüzünden AKP 1 meclis üyesi fazla alacak” diyenlere de söylenmesi gereken tek şey var: Sizin sayenizde AKP 22 yıldır ülkeyi yönetiyor.