"Yardım beklemem ama teklif edenleri unutmam. Destek beklemem ama arkamda olanları unutmam. İncelik beklemem ama yapanları unutmam." Bu sözler, ilk bakışta kişisel bir hayat felsefesini dile getiriyor gibi görünse de aslında bireyin toplumsal ilişkilerde nasıl bir konum aldığını da gösterir. Karşılıklılığa dayalı olmayan bu tutum, kişisel değerlerin ve toplumsal bağların nasıl tanımlandığını etkileyici bir şekilde ortaya koyar. Sosyolojik açıdan ise bu yaklaşım, bireyin kendi ayakta kalma iradesi ile dayanışma ihtiyacı arasındaki dengeyi nasıl kurduğunu görünür kılar.
Modern toplumlarda birey, genellikle yalnızca kendi çabalarıyla ayakta kalması gerektiği mesajını alır. Ancak insan, sosyal bir varlık olarak varlığını sadece bireysel çabalarıyla sürdürmez; çevresindeki insanlarla kurduğu ilişkiler de onun toplumsal varoluşunun temelini oluşturur. Bu bağlamda yardım, destek ve incelik gibi davranışlar, birer zorunluluk ya da beklenti olmaktan çıkarak toplumsal bağların güçlenmesini sağlayan gönüllü eylemler haline gelir.
Marcel Mauss’un armağan teorisi, bu sözün arkasındaki sosyolojik zemini anlamaya imkân tanır. Mauss’a göre armağan, yalnızca verme eylemi değildir; alma ve karşılık verme süreçleriyle toplumsal dokuyu ören, güven ve bağlılığı pekiştiren bir etkileşim biçimidir. Görünüşte gönüllü olan armağan, çoğu zaman karşılık verme beklentisini de beraberinde getirir. Ancak bu sözlerde olduğu gibi, armağanı çağrıştıran yardım, destek ya da incelikler bazen hiçbir çıkar ya da zorunluluk içermeden gerçekleşir ve tam da bu beklentisizlik, dayanışmaya yeni bir derinlik kazandırır. Dolayısıyla armağan, hem Mauss’un işaret ettiği gibi toplumsal ilişkilerin bağlayıcı unsuru, hem de modern yorumlarda öne çıktığı üzere, koşulsuz bir erdemin ifadesi olarak görülebilir. Bu çifte boyut, bireyler arasında çıkar ilişkisinden öte güven, gönüllülük ve hatırlamaya dayalı bir toplumsal bağın kurulmasını sağlar.
Diğer yandan, bu sözlerde yer alan “hatırlama” eylemi, toplumsal hafızanın bireysel düzeyde nasıl işlediğini gösterir. Sosyolojik düzlemde unutulmayan yardımlar ve incelikler, bireylerin toplumsal hafızasında yer ederek güveni ve minnettarlığı yeniden üretir. Bu tür eylemler, bireyler arası bağları güçlendiren ve toplumsal dokuyu onaran bir işlev görür.
Beklentisizlik, ilk bakışta bireyin yalnızca kendine yeten bir duruş sergilediği izlenimini verse de aslında insan ilişkilerinin koşulsuz bir erdem üzerine inşa edilebileceği düşüncesine yaslanır. Bu yaklaşım, bireyi kırılgan bir bağımlılık ilişkisine sürüklemektense karşılıklı güven ve gönüllülük temelinde gelişen daha sağlam bir toplumsal ilişki ağına yönlendirir. Bu yönüyle beklentisizlik, edilgen bir geri çekilme olarak görülmekten ziyade, insan ilişkilerinde daha saf, daha şeffaf ve daha kalıcı bağların kurulmasına yönelik bir davet niteliği taşır.
Yardım, destek ve incelik, beklentisiz bir duruşla sunulduklarında ve hafızada yer ettiklerinde gerçek anlamlarını bulur. Bu tür davranışlar, bireyler arasındaki bağları pekiştirirken, modern hayatın yalnızlaştırıcı koşullarına karşı bir direniş biçimi olarak da işlev görür. Çünkü insan, varlığını yalnızca kendi çabalarıyla sürdürmez; aynı zamanda başkalarının inceliklerini hatırlayarak ve bu hatırlamadan doğan bağlılıkla toplumsal dünyada yerini sağlamlaştırır.
Kendi gücüne yaslanma iradesi ile başkalarının inceliklerini unutmama duyarlılığı birleştiğinde, birey çıkar ilişkilerinden bağımsız bir güven ağının parçası haline gelir. İnsan, varlığını yalnızca kendi emeğine yaslanarak sürdürmez; başkalarının bıraktığı inceliklerin izini taşır, onları hatırlar ve bu hatırlamadan doğan bağlılığı yeniden üretir. Böylece bireysel gücünü ve toplumsal bağlılığını aynı anda inşa eder. Gerçek toplumsal varoluş, işte bu kesişimde anlam kazanır. Asıl kalıcılık ise inceliklerin hafızada bıraktığı izde saklıdır.
Çıkarın ötesinde
Funda Alpaslan Talay / Uzman Sosyolog
Yorumlar