Elmalı’nın serin ve bereketli topraklarında, 1880’lerin sonlarına doğru bir sabah, Mahmut Bedreddin,  bilge bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Aslen Burdur’un Gölhisar ilçesine bağlı olan Yazır köyünden gelen aile, ilim ve irfan dolu bir hayatın temelini atmıştı. Babası Hoca Nûman Efendi, köydeki çocuklara ilim aşılayan bir öğretmen ve müderris olarak tanınırdı. Bu ailenin diğer bir ferdi de, İslam dünyasında derin tesirler bırakan müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi idi. Mahmut Bedreddin, bu güçlü ilim ve irfan geleneğinin gölgesinde yetişti.

Mahmut Bedreddin, küçük yaşlarda başladığı eğitimini doğduğu topraklarda tamamladıktan sonra, 1908 yılında İstanbul’a doğru yola çıktı. Ağabeyi Muhammed Hamdi Efendi’nin rehberliğinde, İstanbul’un ilim yuvalarında kendini buldu. Ayasofya, Erenköy ve Beyazıt rüştiyelerinde okudu, ardından özel derslerle ilim ve fen bilgilerini pekiştirdi. Bu süre zarfında, Osmanlı’nın parlak medreselerinden biri olan Nuruosmaniye Medresesi’ne girdi.

Yazir Mahmut Bedrettin 1

ZOR YILLAR VE YENİDEN DOĞUŞ

Eğitim hayatı devam ederken, Birinci Dünya Savaşı’nın kara bulutları Osmanlı topraklarının üzerine çöktü. Mahmut Bedreddin, çağrılara kayıtsız kalmadı ve vatan savunması için yedek subay olarak orduya katıldı. Üç buçuk yıl boyunca savaşın zorluklarıyla mücadele etti. Cephede geçen yılların ardından, döndüğünde eğitimini tamamlamak için tekrar kolları sıvadı ve sınavlarını başarıyla vererek medreseye geri döndü.

Ağabeyi Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi’nin rehberliğinde İslami ilimlerdeki eksiklerini kapatan Mahmut Bedreddin, Medresetü’l-Mütehassısîn Kelâm Şubesi’ne kaydoldu. Bu derinlemesine eğitim, onun ilmi birikimini ve entelektüel yapısını daha da güçlendirdi. 1924 yılında buradan mezun olarak kaydıhayat şartıyla devam eden dersiâmlık pâyesini kazandı ve artık resmi olarak ilim adamı unvanına sahipti.

HAT SANATININ BÜYÜSÜNDE

Gençliğinde sanatın farklı dallarına ilgi duyan Mahmut Bedreddin, özellikle hat sanatıyla büyülendi. Beyazıt’taki Kâğıtçılar Çarşısı’nda kısa bir süre hattatlık yaparak bu sanat dalında ilk adımlarını attı. Bu dönemde aldığı dersler, onun estetik anlayışını ve yeteneklerini geliştirdi. Çeşitli camilere, özellikle İstanbul Fatih’teki İskender Paşa Camii ve Ankara’daki Bahçelievler ve Kağnıpazarı camilerine yazılar ve levhalar yazdı. Onun bu alandaki çalışmaları, hat sanatının unutulmaya yüz tuttuğu yıllarda yeniden canlanmasına vesile oldu ve yeni nesillerin bu sanatı tanıyıp sevmesine olanak sağladı.

Hat3 20180301155641831

İLMİN VE İRFANIN İZİNDE

1938 yılında Mahmut Bedreddin, Vakıflar Umum Müdürlüğü Kuyûd-ı Vakfiyye mümeyyizliğine atandı. Bu görev, onun Osmanlı’nın vakıf kültürü üzerine derinlemesine bilgi sahibi olmasını sağladı ve bu alanda önemli çalışmalara imza atmasına vesile oldu. 1943 yılında ise bu kurumun müdürlüğüne yükseldi.

Aynı yıllarda, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Osmanlı paleografyası dersleri vermeye başladı. Bu görevi tam dokuz yıl boyunca büyük bir özveriyle sürdürdü. Onun derslerinde Osmanlı’nın yazılı mirası, öğrencilerin zihninde canlanır, kâğıt üzerindeki hatların anlamları derinleşirdi.

VEDA VE SONSUZLUK

Mahmut Bedreddin, 1 Aralık 1952’de vefat ettiğinde, ardında hem ilim hem de sanat dünyasında derin izler bıraktı. Sahrayıcedid Kabristanı’nda, Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi’nin yanına defnedildi. Bu iki kardeş, hayatta olduğu gibi ölümde de yan yana, hatıraları ve eserleriyle sonsuza dek yaşayacaktı.

Mahmut Bedreddin Yazır, hayatı boyunca ilim ve sanatı bir arada yürütmeyi başarmış, zor zamanlarda bile umut ve azimle çalışmış bir isimdi. Onun hayatı, genç nesillere bir ilham kaynağı olmaya devam ediyor, hat sanatına olan ilgisi ve çabaları, bu kadim sanatın modern zamanlarda da yaşamasına olanak tanıyor.

Muhabir: ERENDİZ ÖZKURT/ÖZEL HABER