Sahil şeridiyle, kumsalıyla, plajlarıyla tanınan Antalya Konyaaltı’nın arka planda duran çetin coğrafyası, dağları, tepeleri çok sayıda kente, antik köylere, çiftliklere, kale-kule yerleşimlerine ev sahipliği yapıyor. Konyaaltı’nın zirvelerinde, dağlık kesiminde sıralanan birçok antik yerleşimden biri de Palamutdüzü... Keldağ eteklerindeki Neapolis antik kentini besleyen bir köy, tarım ve hayvancılık yerleşimi olan Palamutdüzü’nde görünen yapılar Bizans dönemini işaret ediyor. Tıpkı komşusu Kartınpınar yerleşimi de böyle.  Keldağ’ın güneydoğusunda kurulan bu iki antik köy zeytinyağı ve şarap işlikleriyle dikkat çekiyor. Aşağıkaraman’ın güneyinde, Doyran’ın kuzeydoğusunda yer alan Palamutdüzü antik yerleşimi iki tepenin arasında uzanan bir düzlükte yer alıyor. Doğu-batı doğrultusunda yaklaşık 1.5 kilometre kadar uzanan bu dar düzlüğün batı tarafında çok sayıda konut ve işlik, ortasında ise bir manastır bulunuyor.

Ormanın içinde gizlenen tarih

Bu sarp, engebeli coğrafya aslında çok sayıda manastır, kilise, şapel kalıntısını saklıyor. Doyran Manastırı diye bilinen Kisleçukuru Manastırı az çok tanınıyor. Özellikle doğa yürüyüşçülerinin bildiği bir güzergah üzerinde bu manastır. Doyran Göleti’nin kıyısında duran Gölet Manastırı da meraklı gözlerin kapsama alanı içinde. Bölgeye piknik yapmaya gelenler, ziyaretçiler filan bu kalıntıların ne olduğunu pek anlamasalar da, en azından duvarlarının bir kısmı ayakta. Konyaaltı’nın derinliklerinde saklı bir diğer manastır da Palamutdüzü yerleşiminde. Palamutdüzü manastır kompleksinin en büyük yapısı ortasında yer alan kilise. Bu kilisenin kuzey ve doğusunu keşiş hücreleri çevreliyor. Keşiş hücrelerinin güney tarafında da sıralandığı izlerden anlaşılıyor. Kilisenin doğusunda, küçük, fakat iyi korunmuş bir mezar şapeli, batı tarafında ise, yer yer temelleri izlenebilen, ancak ne oldukları tam olarak anlaşılamayan birçok mekan görünüyor.

Tarih yağmacıları her yerde

Yalnızca apsisi ile narteksin bir bölümü ayakta kalan kilisenin kuzeybatısına bitişik büyük bir mekan uzanıyor. Batıdan geniş bir kapıyla girilen ve işlevi anlaşılamayan bu mekandan kilisenin narteksine ise, ikisi küçük, ortadaki büyük 3 kapıyla geçiliyor. Orta kapının söveleri günümüzde de ayakta. Narteksten naos bölümüne giriş de 3 kapıyla sağlanıyor. Palamutdüzü Manastırı’nı araştıran Engin Akyürek, Ayça Tiryaki ve Görkem Kızılkayak, farklı yapım evreleri barındıran merkezdeki bu kilisenin bazilikal planlı olduğunu belirtiyor. Çok sayıda armut biçimli sarnıç, büyük konutlar ve zeytinyağı işliklerine de sahip olan bu büyük köy, günümüzde yoğun bir ağaç ve bitki örtüsünün altında kalmış olmasına rağmen definecilerin elinden kurtulamamış gibi görünüyor. Yerleşimin güneydoğusunda yer alan ve yan yana sıralandıkları için adeta bir antik dönem zeytinyağı fabrikası diye algılanabilecek 4-5 işlik tam anlamıyla talan edilmiş, zeytin ezme tekneleri parçalanmış, dev çukurlar açılarak yok edilmiş durumda.

Yerel yönetimlere sorumluluk

Konyaaltı’nın bu kültürel mirası, antik kentleri, arkeolojik yerleşimleri, tarihi alanları hızla yok ediliyor. Fazla uzak olmayan bir zamanda bunları artık konuşamayacağız bile. Elimizde tarih adına bir şey kalmayacak. Oysa korumak için yapılacak çok şey var. Kültür Bakanlığı, Selge antik kentinin ücrasındaki yapıları aydınlatmak için güneş enerjili elektrik direkleri koymuş mesela. En azından geceleri kör karanlık olmuyor bu alanlar. Tabii bunları koymak yetmiyor, kontrol etmek, izlemek, takipçisi olmak gerekiyor. Yerel yönetimlere de inisiyatif vermek, sorumluluk yüklemek lazım. Belediyelerin şu anki işi sadece kaçak kazı çukurlarını kapatmaktan ibaret. Oysa daha ötesini yapabilir, kültürel mirasın korunması için daha etkili projeler uygulayabilirler. Mevzuat buna izin vermiyorsa yeniden düzenleme yapılsın, yerel irade, kent halkı ve onun temsilcisi olan kurumlar paydaş haline getirilsin. Bahçemizdeki lahdi biz koruyalım, bunun için Ankara’dan medet beklemeyelim.