Adliyelerdeki, hukuk bürolarındaki gözü bağlı, eli terazili kadın heykelini bilmeyen yoktur. Adalet tanrıçası Themis’in heykelidir bu. Zeus’tan 6 kızı olduğunu anlatır mitoloji. Üçerli iki grup halindedir bu kızlar: Kader tanrıçaları olan Moiralar ve bereketi temsil eden Horalar… Beyaz entarili yazgı tanrıçaları Moiralar, her ölümlünün yaşam ipliğini, doğumdan ölüme kadar ellerinde tutar. Adları Clotho (döndüren), Lachesis (bölüştüren) ve Atropos (kaçınılmaz olan). Clotho yaşam denilen ipliği eğilir, Lachesis elinde bir mezura, insanın ömrünü ölçer, Atropos da ölçünün bittiği yerden kesip atar ipliği. Yani biri hayatı dokur, diğeri uzunluğu, yani ömrü belirler, üçüncüsü de ölümün makasıdır. Tanrılar ve insanlar bu üç kız kardeşe boyun eğer. Kimse kollanmaz, kaçıp saklanamaz, ayrıcalık tanınmaz. Ölüm herkesi eşitler.

Kaderin ipine karşı barışın bereketi

Fakat konumuz Moiralar değil, diğer kız kardeşler, yani Horalar. Bereketi simgeleyen bu kız kardeşler de 3 tane: Tıpkı annesi Themis gibi adaleti temsil eden Dike, iyi yasa, doğru kanun tanrıçası Eunomia ve barışı savunan Eirene. Taşıdıkları şeyleri yan yana getirirsek, adalet, anayasa ve barış duruyor yan yana. Bize hukuku, adaleti anlatan bu 3 ‘hora’ neyi simgeliyordu? Bereketi… Hikaye ne güzel bir yere bağlanıyor. Adalet, yasa, yani hukuk ve barış bize bereket getirir. Adalet varsa, barış varsa, demokrasi varsa bereket vardır diye çoğaltabiliriz sözümüzü. Horaların özeti, anlamı, içeriği budur. İnsanlığın binlerce yıl ötelerde yazıp, günümüze kadar taşıdığı öyküleri, mitleri, efsaneleri böyle okumak lazım. İyilik, eşitlik, vicdan, özgürlük, yani insana dair, halka dair, topluma dair talepler, efendilere, zalimlere, tiranlara, ağalara, sultanlara, padişahlara, çarlara, kayzerlere böyle anlatıyordu kendini. İster masal gibi oku, ister bağımsızlık bildirisi gibi. Moiralar ipini keserken, Horalar barış eli uzatıyor sana.

Turizme gübre, tarıma servis tabağı

Barış eli önemli. Özellikle son yıllarda daha da önemli hale geldi. Dünya parçalar halinde, bölgeler halinde savaşlara savruluyor. Yeryüzü bölük pörçük Bizim etrafımız da savaşlarla çevrili. Kuzeyde Rusya ile Ukrayna savaşıyor uzun bir süredir. Kuzeydoğumuzda Azerbaycan Karabağ’a girdi. Güneyimizdeki Suriye ateşi sürekli yanıyor. Bir türlü sönmedi. Şimdi de İsrail-Filistin savaşı patladı. Daha doğrusu İsrail’in Gazze’deki sivillere karşı yürüttüğü katliam. Ateşlenen silahlar, atılan bombalar, füzeler, makinalı tüfekler… Olan da halka oluyor.  Hele ki çocuklara… Böyle bir ateş çemberinin tam ortasında, üç yanımız kan ağlarken, kadere mi dönmeliyiz yüzümüzü, yoksa barışa, hukuka, adalete mi? Barış ekmektir. Nasıl? Tarım ve turizm kenti Antalya’da bu iki dünya birbirini besler. Yani ikisi birlikte hem Antalyalıları, hem ülkemizi, hem de halkımızı doyurur. Tarım turizmin gübresi, turizm de tarımın servis tabağıdır.

‘Türkü söyler gibi yapılmıyor yapı’

Üç yanımız yangın yeri, kan gölüyken acilen demokrasi, bağımsız yargı, hukuk devleti ve barış bizi koruyacak, büyütecek, besleyecek. Aksini düşünmek bile istemiyoruz. En ufak bir macera,  ülkemizi, yurdumuzu, toprağımız ateşe atar. Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” sözünü bir süredir unutturmaya çalışıyorlar. Kullanan da kalmadı zaten. Oysa üretim devrimi ve medeni hukuk, cumhuriyet ve sanayileşme, yerli malı haftası ve barış el ele, kol kola ilerliyordu bu topraklarda. Yargının terazisine, adaletin sesine, hukukun üstünlüğüne, barışın esintisine sarılan bir ülkeden, kaderin ipine tutunan bir topluma dönüştük. Üretmeyen, üretmediği için de emeğe yabancı, insana yabancı, dünyaya yabancı, kendine yabancı bir halk.  Yabancılaşma olgusu bir ülkeyi, bir toprağı, havayı, güneşi çekilmez kılıyor. Fakat “Yapıcılar türkü söylüyor” diye umuda çağırıyor insanları Nazım Hikmet. “Türkü söyler gibi yapılmıyor yapı / Bu iş biraz daha zor. / Zor mor ama / yapı yükseliyor, yükseliyor. / Saksılar konuldu pencerelere / alt katlarında. / İlk balkonlara güneşi taşıyor kuşlar / kanatlarında. / Bir yürek çarpıntısı var / her putrelinde, her tuğlasında, her kerpicinde. / Yükseliyor / yükseliyor / yükseliyor yapı kan ter içinde”.