Göğe bakarken, yıldızların öksürmesini duyuyorum ve karanlığın içinde kaybolmuş bir kedi gibi hissediyorum kendimi. Yolu uzatmak istemiyorum çünkü zamanın zıpladığını hissediyorum; her adım attığımda, bin yıl geriye gidiyoruz gibi geliyor bana. Yeni yollar yaratmalıyım, çünkü bu yollar kayıp eldivenler gibi değerlidir; ne zaman birini bulsam, diğeri kaybolur.

Yol, ne tuhaf bir icat değil mi? İnsanlar, önlerine çıkan her sıradan parçanın üzerine basıp dururken ben öyle olsun istemiyorum. Tıpkı bir örümcek gibi ince ip yolları örmek istiyorum. Çünkü hayat, bana muntazam bir yorgan gibi sunulan düzenli bir yatak değil; hayat, bir sirkten fırlamış bir akrobatın ip üstünde yürümesi gibi belirsiz ama müthiş bir heyecan ahengi içinde.

Göğe bakarken biraz da yıldızlarla konuşan bir serçe gibiyim. Yolun kenarında durmuş, belirsizliğe bakarken içimdeki kaos dansa davet ediyor beni. Yolu uzatmak istemiyorum çünkü her virajda, gizemli bir mezarlıkta kayboluyorum. Ne zaman düz bir yolda yürüsem, ayaklarım yerden kesilir ve ben, bulutların üzerindeki bir kanguru olurum.

Yolu uzatmak istemiyorum çünkü yolun sonunda bir son bulmayı beklemiyorum.

Yeni yollar yaratmalıyım, çünkü mevcut yollar, eski çorap gibi dar geliyor.

Ne zaman bir kapı çalsa, arkasından bir tavşan çıkar ve bana “Çay mı, yoksa sihirli bir mantar mı?” der. Yeni yollar yaratmak, biraz da delilik ister. Çünkü ne zaman bir yol bulsam, her zaman orada başka bir yol daha olduğunu fark ederim; belki de bu yollar, gözlerini kapatıp dolaşmayı seven bir maymunun hayal ürünüdür.

Yeni yollar yaratmalıyım çünkü ben sonsuzluğun içinde kaybolan bir denizyıldızı değilim. İçimdeki fırtınayı kullanmalıyım çünkü belki de bu fırtına, bana yeni bir limanın yolunu gösterecek olandır. Limanı buluşum, denizyıldızının kumsalda güneşlenmesidir.

Yenilik kaçınılmazdır; çünkü yenilik, gözlerimizin içine bakan bir peri gibi gelir, bizi büyüler ve sonra kendi karanlığında kaybolur. İronik olan şu ki ne zaman bir kapı açılsa, bir başka kapı kapanır ve ben, bu kapıları delmek için matematiksel bir dahi olmalıyım. Yani, sanki bir yerlerde bir ironi tanrısı var ve o, hayatıma mizahi bir dokunuş yapıyor.

Duygularım, beni yollardan daha fazla sürükler. Gözyaşlarım, asfaltın çatlamış yüzünde dans ederken gülüşlerim, gökyüzüne bir çatlak açar. Yolun sonu gelmese de içimdeki çığlık, ne zaman duracağını bilemeyen bir asansör gibi yükselir. Ve ben, bu asansörün içinde, Einstein’ın saçmalıklarını tartışan bir tavşan olurum.

İçimdeki kıyamet, ne zaman patlayacağını bilemeyen bir volkan gibi sönmez; belki de bu yüzden, bir savaş alanında dans ederken kendi müziğimin sesini açarım

Yeni yollar yaratmak, biraz da aptallık ister. Çünkü ne zaman bir yolu denesem, sonuç her zaman bir başka gezegenden gelir. Ama belki de gezegenler arası seyahat etmek, tam olarak ihtiyacım olan şeydir. Gezegenler arası bir yolculuk gibi; ne zaman bir yere varmaya çalışsam, başka bir yere giderim ve bana bir sonraki durağın bilinmezlik olduğunu hissettirir.

Kendi korkularımızla oynamaktır yeni yollar yaratmanın engebesi. Ne zaman bir hayaletle karşılaşsam, birlikte kahkaha atarız ve bana “birlikte huzurlu bir şekilde korkmalıyız” der.

Olay şu ki; yolu uzatmak istemiyorum çünkü yolumun sonunda ne olduğunu bilmek istemiyorum. Yeni yollar yaratmalıyım çünkü ben sıradanlığın çemberinde dönen bir yıldız değilim. İçimdeki yangını söndürmek için yanmam gerekiyor ve belki de bu yangın, bana yıldızların dilini öğretecektir. Yıldızların dansı gibi; ne zaman bir yıldıza dokunsam, başka bir yıldız patlar ve ben evrenin içinde kaybolurum.

Belki de yeni yollar yaratmak, aslında yolu uzatmaktır. Ne de olsa yeni yollar, kısa ve doğrudan olmazlar. Biraz dolambaçlı, biraz dağınık olurlar ama sonunda, hedefe varmak için en iyi şekilde hazırlarlar. Bir şekilde, ‘yolu uzatmak’ istemiyorum derken aslında yeni yollar yaratmanın peşindeyim. Çünkü bazen hayat, en çok istemediğimiz şeylerin bize en çok ihtiyacımız olan şeyler olduğunu gösterir.

Tavşanlarla çay partileri, hayaletlerle kahkaha atmak ve belki de kendi yangınlarımızla yıldızların dansına katılmak, yolun sonunda değil, yolculuğun içindedir.

Eğer yıldızlarla konuşan bir serçe gibi hissediyorsam, belki de onlara nereden gitmem gerektiğini sormalıyım. Ya da belki bir kedi gibi, sadece biraz daha yükseğe zıplayarak yeni bir perspektif bulabilirim. Kim bilir belki de yolu uzatmadan önce biraz kedi yavrularıyla oynamak gerekir.

Her kapının arkasında bir tavşan çıkıp bana çay mı yoksa sihirli bir mantar mı? diye sorması gibi hayat da bana sürekli bir seçim sunuyor: ya sıradanlığın kollarında boğulacağım ya da delilikle dans edip yeni yollar yaratacağım. Ve eğer bir seçim yapmam gerekiyorsa, o zaman tercihim her zaman sihirli bir mantar olur. Çünkü birini yiyip gökyüzüne doğru uçsam bir sonraki durağın ne olacağını tahmin etmek imkansız haldedir.

Sıradanlığın çemberinde dönen bir yıldız değilim. Daha çok galaksi hoparlöründen çıkan garip bir şarkı gibi, anlamını bulmaya çalışan bir astronotum. Yani belki de yolu uzatmak değil, uzaylılarla çay partisi düzenlemek istiyorum, çünkü neden olmasın?