Bazen ömür, sıradan bir duvarı boyayan bir leke kadar basit ama bir o kadar da karmaşık. Duvarın kaderi, bir lekenin ne şekilde sıçradığına bağlı olarak değişebilir.

İki seçenek arasında sıkışan duvar; ya lekenin üstünü kapatmaya çalışır ya da lekeyi esas alarak kendini yeniden tanımlar.

Duvarın başına gelen en büyük karmaşa, lekenin ona yüklediği anlam. Öyle ki, bir leke bazen sadece bir kusur gibi görünürken, bazen de duvarın karakteri oluverir.

Bu yüzden bazen duvarın karşısında durup uzun uzun düşünmeden edemem.

Duvar.

Her şey duvarda başlıyor.

Bir gün, o duvarın karşısında dururken gözlerinle seyre daldığın an lekeyi fark edersin.

Belki lekeyi kabul edersin, onunla yaşamayı öğrenirsin. Kim bilir, belki leke, senin özgünlüğünün bir parçası haline gelir. Belki de seni sen yapan, senin farklılıklarını vurgulayan bir detay olur.

Ama hayır, sen öyle yapmazsın. Sen onunla savaşırsın, onu yok etmeye çalışırsın.

Bir rulo boya alır, o lekeyi yok etmek için uğraşırsın. Ama ne yazık ki o leke, her zaman orada olacak. Belki biraz solacak, belki biraz gizlenecek ama hiçbir zaman tamamen yok olmayacak.

Beyaz, tertemiz, sanki hiçbir zaman kirlenmeyecekmiş gibi durur karşında. Ama işte boya lekesi bir gün gelir ve sıçrar duvara. Kırmızı mı? Belki mavi. Renklerin önemi yok aslında. Önemli olan lekenin orada oluşu, varlığı, seni rahatsız edişi.

Bu leke; masum bir kazanın izidir. Ama işte, o küçük leke...

Duvar, tıpkı hayat gibi. Temiz, düzenli ve mükemmel bir başlangıçla, geleceğin sonsuz olasılıklarına açılan bir bembeyazlık. Boya lekesi mi? Hatalar, belki.

İki seçeneğin var. Evet, sadece iki.

Ya o lekenin üstünü boyayacaksın ya da duvarı lekeye göre boyayacaksın. İlk seçenek kulağa epey basit gelir. Fırçayı eline alırsın, boyayı karıştırırsın, lekeli yere sürersin. İşte, sorun çözüldü. Leke artık yok.

Ama gerçekten mi? Peki ya lekenin altındaki? Onu silmek kolay mı? Unutmak? Yok saymak? Duvar, sanki lekeli değilmiş gibi mi davranacak artık? Hayır, o leke orada kalır, görünmez olsa bile, duvarın altında bir yerde saklıdır hep.

Lekenin üstünü boyamak... İnsanın hayatındaki hataları, sorunları örtbas etme çabası. Duvardaki lekenin üzerine boya sürdüğünüzde, leke görünmez olur. Ancak, leke oradadır; sadece gizlenmiştir.

Bir şeylerin yanlış gittiğini bilirsiniz ama kimse ve hatta kendinize bile görünmemesi için üzerini kapatırsınız. Zamanla, bu gizli lekeler birikmeye başlar ve duvarın altı bir yığın sorunla doludur artık. Üzerini boyadığınızda, her şeyin yolunda olduğu yanılsaması göz kırpar oralardan. Derinlerde, hep bilinir ki, bu sadece geçici bir çözüm.

İkinci seçenek daha cesurca, daha etkileyici.

Duvarı lekeye göre boyamak. Delilik mi dersin? Kim bilir, belki de bir dâhinin eseri.

Kırmızı bir boya lekesi var diye bütün duvarı kırmızıya boyamak. Boyayı fırçayla değil de tutkuyla sürmek, her şeyin anlam kazanması. O lekenin bir hata değil, bir başlangıç olduğunu kabullenmek. Bir yaratıcılık patlaması. Lekeyi saklamadan, ondan bir sanat eseri yaratmak. Olay aslında bu.

Belki o lekeyi bir ağacın dalına dönüştürürsün ya da bir kuşun kanadına. Artık leke bir hata değil, sanat oluverir.

Sonra bir bakarsın, o lekeyle yaşamak daha kolay.

Onunla barışırsın, kabul edersin. Hayatta her şey mükemmel pürüzsüzlükte olmak zorunda değil.

Kırmızı lekeyle başlayan bir sanat, mavi bir düş, sarı bir umut. Duvarın dili olur, seninle konuşur. Boya lekesi artık bir hata değil.

Duvarına bak. Boya, lekesine.

Ne yapacağını düşün. Belki de ilk kez hayatında gerçekten ne yapmak istediğine karar ver.

İki seçenek var. Hangisini seçeceksin? Lekeyi kapatmak mı, yoksa duvarı lekeye göre boyamak mı?

Hayat, sadece duvarı boyayan bir leke değil; aynı zamanda o lekenin üzerindeki seçim.

Yaşam, duvarın karşısında durup, lekenin sunduğu renklere neler söyleyeceğimle ilgilidir belki sadece. Hayatın lekelerini boyayarak değil, onlara anlam katarak yaşamak.

Bazen en güzel resimler, en beklenmedik lekelerden doğar.

Her lekenin altında bir hikaye var, duvarınızı dikkatlice dinleyin.