Antalya’da yaz, takvimden değil, teninizden anlaşılır. Bir sabah kalkarsınız, camı açarsınız ve yüzünüze çarpan o sıcak hava dalgası size tek bir şey söyler; artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Güneş burada başka doğar. Sabah saat 7 bile olsa, güneş tepede hazır ve nazırdır. Üzerinize doğru değil, doğrudan iç organlarınıza vurur gibi. Antalya’da yaz, ‘sıcağın kendisi’ değil, ‘sıcağın karakteridir'. Yapışkandır, ısrarcıdır, biraz da alıngandır; gölgeye kaçarsanız bozulur.
Sokaklar sabah erken saatlerde kısa bir hayat belirtisi gösterir. Alışverişe giden terlikli insanlar, hafif adımlarla ve gölgeleri takip ederek yürür. Ama öğleye kalmadan şehir sessizleşir. Asfalt adeta esner, kaldırımlar yanar, banklar oturulamaz hale gelir. Antalyalılar bunu bilir. Saat 11'den sonra dışarıda olan ya turisttir ya da çaresizdir.
Klima burada lüks değil, yaşam hakkıdır. Her yerde klima savaşları yaşanır. Evde, minibüste, kafede, ofiste... Birileri için o soğukluk asla yeterli gelmez, tartışmalar hiç bitmez. Her yerde bir klima uğultusu duyarsınız. Bu uğultu beyninizi uyuştursa da o klima asla kapanmaz.
Dışarı çıkmak mecburiyetse plan yapılır. Marketten alınacaklar listeyle değil, "ne taşıyabilirim, ne erimez?" mantığıyla seçilir. Süt, dondurma, yoğurt... Hepsi bir hız yarışına girer. “Eve kadar çözülmez mi?” sorusu, yazın matematik problemi gibidir.
Ve plajlar… Sahil şeridi uzundur. Ne kadar kalabalık olursa olsun kendinize bir yer bulursunuz. Çünkü şehir, sahili halkla paylaşır. Kalabalıktır ama özgürdür. Herkesin kendine ait bir şemsiyesi, katlanır sandalyesi ve ‘yer kapma’ taktiği vardır. Suyun sıcaklığı değil, serinliği konuşulur. Sabah denizi farklıdır, akşamüstü çok farklı, gecesi ise bambaşkadır.
Tabii her yazın geceyle de bir derdi vardır. Pencereleri açarsınız, hafif bir esintiyle umutlanırsınız... Ta ki bir sivrisinek vızıltısıyla gerçek dünyaya dönene kadar. Yastığın serin tarafı biter, ama hayal kurmaya yeten bir huzur kalır. Belki de en güzel şey budur; Antalya’da yaz uykusu yoksa bile düş vardır.
Ama tüm bunlara rağmen hatta belki bunlar sayesinde bu şehirde yaz yaşanmaz, hissedilir. Karpuz keserken duyulan o serinlik, gün doğumunda sahilde yürüyebilmek, akşamüstü falezlerden batan güneşe sessizce bakmak... Antalya’da yaz, zorlu bir mevsim değil, bir karakter testidir. Ve geçmeyi başarırsan, ödül büyüktür.
Çünkü bu şehir, sıcağı kadar cömerttir. Geceleri sıcaktan uyuyamasan da sabahları göz kamaştıran bir mavilikle uyanırsın. Gölge azdır ama manzara boldur. Ve en önemlisi, burada yazın neye benzediğini sadece izlemekle kalmazsın, içinde yaşarsın.
Evet, Antalya’da yaz bir mücadeledir. Ama güzellik dediğimiz şey, biraz da mücadele gerektirir. Ve sonunda, sıcağa rağmen değil, o sıcağın içinden geçerek yaşanır yaz.