Temmuz sıcağında güneş herkesin üzerine eşit doğar ama dinlenme fırsatı herkese eşit düşmez.

Sosyal medya yıkılıyor; kumda ayak izleri, balkon kahveleri, havuz başında kitaplar. Herkese tatil var gibi görünüyor ama biraz dikkatle bakınca o fotoğrafların dışında kalan sessiz bir kalabalık olduğunu fark ediyoruz.

O kalabalık... Tatil yapanlara hizmet edenler.

Mevsimlik işçiler, otel personeli, temizlikçiler, tarımda çalışanlar... Sabah dörtte uyanan, öğlen sıcağında tarlada terleyen, otellerde sabahlara kadar tatilcilere hizmet eden turizmciler… Tatilin yükü onların omzunda ama dinlenmek hiçbir zaman onlara denk düşmüyor.

Üstelik geçtiğimiz günlerde yeni düzenlemeyle turizm çalışanlarının haftalık izin sistemi değişti. 6 gün çalışma + 1 gün izin yerine artık 10 gün çalışma + 1 gün izin şeklinde uygulanabilecek. Tatil yapanların rahatı için çalışanların dinlenme hakkı daha da erteleniyor.

Bir de şehirde kalanlar var. Tatile gitmek yerine evde serinlemeye çalışanlar. İklim krizinin kendini iyiden iyiye hissettirdiği bu yaz günlerinde, klimasız evlerde sıcağın içinde eriyen insanlar. Çocukları yaz okuluna gidemediği için evde kalan anneler. Asgari ücretle çalışanlar için tatil, sadece bir takvimde kırmızıyla işaretlenmiş bir hayal.

Tatil kentlerinde yaşayanlar için de durum farksız, onlar da tatil planı yapamayanlardan, üstelik bütün yaz misafir ağırlamakla meşguller ya da kalabalıktan kendi denizini sahilini kullanamıyorlar.

Ve ev içi görünmeyen emek; kadınlar. Tatil denen şey çoğu zaman kadınlar için sadece yer değiştirmiş bir iş yükü. Tatile gidilse bile bavul hazırlamak, çamaşır yıkamak, çocuk bakmak, yemek planlamak hala onların sorumluluğunda. Bu neyin tatili?

Aslında biz ‘tatil’ derken kimden bahsediyoruz?

Tatile çıkabilen orta sınıfın bir kısmı mı? Yoksa zaten hiç çalışmayan ayrıcalıklı küçük bir azınlık mı? Tatilin sadece bir hak değil, bir ayrıcalık olduğunu kabul etmekle başlıyor yüzleşmemiz.

Belki de en çok ihtiyacı olanlar, asla tatile çıkamayanlar. Çünkü sadece bedeni değil, zihni de yoran bir dünyada yaşıyoruz. Ve asıl sorun, dinlenemeyen insanların bir de buna alışmasının istenmesi.

Kendi tatilimize çıkarken başkasının uykusuzluğu üstünde uzanıyoruz belki. Tatil fotolarımızda bolca güneş var ama perde arkasında kahve makinesini hiç kapatmayan kahramanlar da var. Bunu bilmek, tatili suç saymak değil; sadece farkında olmak. Ama bu farkındalık, ne tatil yapmayı ne de keyiflenmeyi suçlu ilan etmeli. Sadece manzaranın tamamını görmeye yardımcı olabilir. Kimin tatile çıktığını, kimin tatili uzaktan izlediğini bilerek, daha adil bir dünyanın hayalini kurmak da bir tür zihinsel yolculuktur sonuçta.

Belki herkesin gerçekten dinlenebildiği bir yaz henüz yok ama en azından gölgede kimin kaldığını fark etmek, bu hikayeye yeni bir başlık atmak için iyi bir başlangıç olabilir.