Bazen bir filmi izlersiniz ve final jeneriği aktığında, hikayeden çok atmosferi kalır aklınızda. Kuşların uçuşu, suyun yüzeyinde bir teknenin süzülüşü ya da bir kızın bulduğu tüyü avuçlarında saklarken gözlerinde beliren heyecan… ‘Kya’nın şarkı söylediği yer’ işte tam olarak böyle bir film. Görkemli değil, gösterişli hiç değil ama sessizliğiyle büyüleyen, derinliğiyle iz bırakan bir film olarak karşımıza çıkıyor.
Filmi izledikten sonra öğrendim ki bu hikaye, Delia Owens’ın dünya çapında çok satan romanından uyarlanmış. Kitabı henüz okumadım ama eğer film böyleyse kitap kim bilir ne kadar etkileyicidir. En çok satanlar listesinden düşmemesi, bu hikayenin bir yerimize dokunduğunu kanıtlıyor.
Hikaye, küçük bir kız çocuğu olan Kya’nın, Kuzey Carolina bataklıklarında terk edilişinden başlayarak hayatta kalma mücadelesine ve sonunda doğayla ördüğü benzersiz bağa odaklanıyor. Ailesi tarafından terk edilen Kya, toplumdan dışlanmış, ‘bataklık kızı’ diye anılan bir çocuk. Okula gitmiyor, sosyal hayata karışmıyor ama doğayı bir ansiklopedi gibi okuyor. Kuşların uçuşunu, kabukların dokusunu, suyun ritmini biliyor. Hayatını kendi kurallarıyla bataklığın dilinde kuruyor.
Bataklıkların her zaman korkutucu bir güzelliği vardır. Bu korkutucu tarafı çoğu hikayede gizem olarak karşımıza çıkar bu hikayede de olduğu gibi.
Filmde iki tema çok güçlü; yalnızlık ve doğa. Kya'nın dünyasında bataklık sadece bir arka fon değil; onun evi, öğretmeni ve dostu. Bu yönüyle doğa ile insanın derin ve sezgisel ilişkisine dikkat çekiyor. Ama hikaye sadece bir hayatta kalış öyküsü değil, içinde bir gizem de barındırıyor. Kasabanın yakışıklı genci Chase Andrews’un ölümüyle Kya bir anda cinayet şüphelisine dönüşüyor. Film geçmiş ve şimdi arasında gidip gelen kurgusuyla hem duygusal bir büyüme hikayesi sunuyor hem de bir suç anlatısına dönüşüyor.
2022’de Olivia Newman yönetmenliğinde beyazperdeye uyarlanan filmde, Daisy Edgar-Jones’un canlandırdığı Kya, kırılganlığı ve içe dönüklüğüyle etkileyici bir portre çiziyor. Film boyunca Kya’yı izlerken onunla birlikte ürküyorsunuz, direniyorsunuz, büyüyorsunuz. Ve sessizliğin, insanın sesi olabileceğini anlıyorsunuz. Filmde en güzel sahnelerden biri Kya’nın kuş tüyleriyle kurduğu bağ. Her yeni tüy bulduğunda duyduğu heyecan, onları tek tek saklaması, o anlardaki yüz ifadesi... Tüyler, onun yalnız dünyasında birer köprü gibiydi; insanlara değil, doğaya açılan.
Görsel anlatımda bataklık adeta birer karakter gibi kadraja giriyor. Filmdeki manzara çekimleri, Taylor Swift’in film için yazdığı ‘Carolina’ şarkısı da bu atmosferi tamamlayan melankolik bir fısıltı gibi.
Filmi çok beğendim. Sessiz, kırılgan ama unutulmaz.
Ve finalde sessizce karşımıza çıkan o sözler Kya’nın sessiz itirafı gibiydi.
“Bu bataklık ölümü çok iyi bilir ve onu her zaman bir trajedi olarak tanımlamaz. Her canlının hayatta kalmak için yapması gerekeni yaptığını anlar… Ve bazen, avın yaşaması için avcı ölmelidir”