Yeni sezon için takımlar hazırlıklara başladı.
Futbolcuların en sevmediği dönemlerdir sezon başı kampları.
Çünkü bu dönemler evlerinde, ailelerinden uzun bir süre uzak kalmak demektir.
Diğer yandan da özellikle kuvvet çalışmaları futbolcuları oldukça zorlar ve yıpratır.
Sezon başı futbolcular ne kadar sıkı çalışırsa sezon boyunca o kadar kuvvetli ve fiziksel olarak hazır olurlar.
Bu hazırlıklar yapılırken takımlar kadrolarını takviyelerle güçlendiriyorlar.
Önemli isimler ülkemize geliyor, transfer dedikodularında isimleri geçiyor.
Son şampiyon Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’a baktığımız zaman çok önemli yıldızları takıma kazandırıyorlar.
Örneğin yılan hikâyesine dönen Osimen’in 75 milyon bonservis ödenerek Türkiye’ye transfer olması açıkçası Türk futbolunun gerçekleri ile ne kadar doğru orantılı tartışılır.
Bu isimleri ülkemizde izlemek elbette keyif veren bir durum ancak bir futbolcuya üç yılda 150 milyon Euro ödeyebilmek açıkçası ne kadar mantıklı bilemiyorum.
Paraları saçıp sonrasında da vergi borcu yada sigorta borcu yüzünden ellerinde forma ile Ankara’ya giden başkanlar ve yöneticiler görüyoruz.
İşte Türk futbolunun geldiği nokta budur.
Futbol kulüpleri mutlaka araştırılmalıdır.
Bu gelirler nereden geliyor?
Bu harcamalar nasıl yapılabiliyor?
Bu harcamaları yapan kulüpler vergi ve SGK borçlarını ödüyorlar mı?
Ülkenin bulunduğu bu mali tabloda bir futbolcuya 150 milyon Euro ödeyen bir kulübün vergi borcunun da olmaması gerekir.
Demek ki yabancı bir ülkenin futbol takımına bu paralar ödenebiliyorsa vergi ve SGK borçları da ödenmelidir.
Umarım böyledir ve bu takımların devlete bir kuruş borcu yoktur.