Sıcak, acayip sıcak, yeryüzü yanıyor, fakat evlere kapanmak da ruhunuza, bedeninize, beyninize iyi gelmez. Belki yarın ya da önümüzdeki hafta sonu bir yerlere gidemeseniz de, en kısa zamanda atın kendinizi dışarı. Sahile, çay bahçesine, parka, bir arkadaş ziyaretine filan gidin. Arada sırada kente, antik yerleşimlere, tarihi mekanlara ilişkin yazdıklarımı da bir kenara not edin. En kısa zamanda da yolunuzu düşürün. Bugün de Trebenna’da dolaşalım. Konyaaltı’nda Sivridağ’ın eteğinde yer alan bu antik kent, dört yana hakim, fırdöndü manzarasıyla büyülü bir coğrafya. Sisli bir geçmişten Helenistik çağlara, oradan Roma ve Bizans devirlerine kadar uzanan Trebenna, akropol, kent merkezi, Elmin, İrimli ve Dereözü nekropolleri olmak üzere kabaca 5 bölümden oluşur. Solim halkının toprakları burası. Likya, Pamfilya ve Pisidia kavşağında bir sınır kenti olan Trebenna, kaya ve lahit mezarlar, sebasteion (imparator tapınağı), ekklasiasterion (meclis binası), agora, iki kilise, işlikler, bölgeyi gözetleyen akropolüyle biliniyor. Akropoldeki kaya tapınağı gerçekten büyüleyici. Yanındaki heroon (kahraman mezarı) ve kiliseyle birlikte göğe yükselen tapınağın kökleri Anadolu’nun en eski inancına, Kibele’ye kadar iniyor olmalı. Bu açık hava tapınağının yanı sıra, büyük kentlerde bile bulunmayan 2-3 katlı anıt mezarlar ve hiçbir yerde rastlanmayan yuvarlak kaya ostotekler, kenti daha da özgün hale getiriyor.

Beydağlarının ‘şanlı kenti’

Bir yazıtta kendini, ‘Trebennalıların şanlı kenti’ diye tanımlayan yerleşimin, Helenistik dönemde başladığı düşünülen tarihi, Doğu Roma (Bizans) sonlarına kadar sürüyor. Ormancılık ve tarımla geçindiği bilinen Trebenna, üzüm ve zeytinyağı üretiminde Likya’nın önemli kentlerinden. Özellikle MS 3. yüzyıl Trebenna için oldukça parlak bir dönem. Bu dönemde İmparator III. Gordianus (MS 238–244 ), Trebenna’ya sikke basma hakkı verdi. Büyük bir ayrıcalık bu. Roma çağında Likya eyaletinin sınırları içerisinde kalan yerleşim, Bizans döneminde bir Pamfilya kenti olarak karşımıza çıkar. Sur duvarları Bizans çağından kalmadır. Akropol kayalıklarında pek çok oda yer alıyor. Bunların bazıları konut, bazıları mezar. Roma çağında mezar, Bizans döneminde konut olarak kullanılanlar da var. En artistik olanı ise akropol girişinin hemen karşısında duruyor. Hermaios oğlu Trokondas’ın mezarı bu. Roma dönemi akropolü, Bizans devrinde küçülen kentin çekildiği, adeta sığındığı yer olmuş. Akropolü çeviren sur ve koruma duvarları bunun tanığı.

Solon ve Na’nın aslanlı lahdi

Trebenna’nın batısındaki İrimli Nekropolü’nde Solon ve eşi Na’nın anıt mezarı görkemli cephesiyle dikkat çekiyor. Kentteki en sağlam anıt mezar olmasının yanı sıra, iki katlı mimarisiyle de özgün bir yapı. Üst katta yer alan, ikiye parçalanmış lahitteki yazıta göre, Solon bu mezarı kendisi ve eşi Na için yaptırmış. Alt ve arka kesimleri tamamen kayaya oyulan mezarın duvarları ise kesme bloklardan oluşuyor. Oldukça iri bloklardan yapılmış cephenin ortasında alt kata girişi sağlayan basık bir kapı yer alır. İkinci katta Trebenna’daki en nitelikli lahit olan Solon ve Na Lahdi bulunur. Kapağı iki parça halinde kırılmış olan lahdin ön yüzünde, Solon ve eşi Na için yapıldığı yazılı tabula ansata okunabiliyor. Altında ise bir phiale, bir altar ve bir oinokhoe tasviri durur. Sağ yan yüzde ise lahdin en nitelikli kabartması olan aslan ve tropaion görülür. Diğer dar yüzde ise Hades’i, yani ölüler ülkesinin girişini anlatan kapı tasviri vardır.

Likya beyi Torquatos’un mezarı

Trebenna’nın görkemli mezarlarından bir diğeri ise, yoğun orman ve bitki örtüsünün arasında gizli. Torquatos’un anıt mezarı bu. Torquatos da bir lykiarkh, yani Likya Birliği başkanı. Roma çağında Trebenna’dan, yani Konyaaltı’ndan iki devlet başkanı çıktı. MS 3. yüzyılda lykiarkh olduğu bilinen bu iki yurttaştan ilki, adı yalnızca bir yazıtta günümüze ulaşan Demetrianos’un oğlu Marcus Aurelius Solon. Hakkında daha fazla bilgiye sahip olduğumuz ikinci vatandaş ise Themistokles’in oğlu Marcus Aurelius Torquatos. Elmin nekropolündeki anıt mezarın kuzey duvarında bulunan yazıt Torquatos’un kim olduğunu anlatıyor bize.  Bizans çağında küçülen kent, surlarla çevrilen akropole çekilirken, Elmin Nekropolü’nde de bir bastion (iç kale) inşa edildi. Lykiarch Torquatos’un anıt mezarı ortada kalacak şekilde bir duvarla çevrelenen alan, Onobara’ya giden yolu tutar. Güneybatı surları, Elmin nekropolündeki Roma lahitleri kullanılarak yapılmış, onların üzerinden geçmiştir. Trebenna’daki bu sur duvarları, lahitlerin yerinden kaldırılmadan devşirme olarak kullanıldığı ilginç bir örnek.