Efeler Yolu, İzmir’in Bornova ilçesinden başlayarak Efes-Selçuk’ta bulunan Meryemana’da sonlanan 500 kilometre, 27 etaptan oluşan, tamamı işaretli bir kültür rotasıdır.
Yeni bir yol, yeni bir coğrafyada adımlama heyecanı o kadar cezbetti ki bayram arifesinde attık kendimizi yollara. İlk durağımız Tire'nin Kaplan Köyü oldu. Yağmurlu bir gecede zeytinliklerde geçen bir kampın ardından, sabahın ilk ışıklarıyla Nazarköy’e doğru yola çıktık. Bizi burada Ali Dayı’nın Yörük Sofrası’ndan Mehmet Amca karşıladı. Kendisi yol dostu işletme. Bu yolun böyle bir güzelliği var, her etapta size her konuda yardımcı olacak yol dostu işletmeler mevcut. Aracımızı güvenli bir yere bırakıp, onun ayarladığı bir araçla Kavaklıdere’ye geçtik. Burada Efeler Yolu pasaportlarımızı alıp ilk mühürlerimizi bastırdık.
Yolun ikinci bir güzelliği de pasaport olayı; her günün sonunda ulaşacağınız köyün sembolünü taşıyan mühürlerle pasaportlarınızı damgalatıyorsunuz. Yoldan size kalacak somut bir hatıra.

Pasaport heyecanımız bize 4 kilometreye mal oldu. Kavaklıdere ile başlangıç noktası arası 4 kilometrelik mesafeyi yürümek zorunda kaldık. Başlangıç noktasında gözlerimiz yolun şanına yakışır kocaman bir tabela ararken taşın üzerinde küçücük bir işaretle karşılaştık. Olsun dedik daha tazecik bir yol. Başlangıç noktasının hemen sağ tarafında bir kamp alanı mevcut, gece burada kalınıp sabah erkenden rotaya başlanabilir. Bu arada Efeler Yolu’nun web sitesinde bir yürüyüşçünün ihtiyaç duyabileceği bütün bilgiler var. Size sadece dersinize çalışıp yürümek kalıyor. Bu etapla ilgili en önemli bilgilerden biri, parkurun teknik zorluk seviyesinin ‘çok zor’ olarak işaretlenmesi. Bu bilgiyi dikkate alarak yola çıkın. Yolun mottosu bir meydan okuma olsa da kendinize uygun rotalar seçin ki yol sizi incitmesin.

10.30 gibi parkura başlayabildik. 19 kilometrelik, yağış beklentisi yüksek olan ‘çok zor’ bir parkur için geç bir saatti, hem parkura meydan okuyacak hem de zamana kafa tutacaktık. Yolun karşımıza çıkaracağı her şeyi baştan koşulsuz kabul ederek ilk adımımızı attık. Adım adım yükselmeye başladık. Tahmini 4 kilometrelik bir çıkış gerçekleştirdik ama doğa o kadar muhteşemdi ki yormadı. Renkler, kokular, sesler bizi kendimizden geçirdi. Hatta tepemize inen doluyu mutlulukla karşıladık. Ne tuhaf ki Likya’nın Alakilise - Papaz Kayası arasında da doluya yakalanmıştık, bu iki yer birbirine bu kadar benzeyebilir. Yol boyunca 5-6 kez geçiş yağmurlarına denk geldik.

Kaplan’da yediğimiz otların tadı damağımda kalmış olacak ki gördüğüm her otu yeme girişimlerimi yol boyu bize eşlik eden haylaz ‘şişt şişt’ kuşları engelledi.
Tahmini bir 10 kilometreyi minik minik inişler ve çıkışlar takip etti. İnişe geçeceğimiz zaman ortalık biraz karıştı. Yoğun bir sisin içinde kaldık. Sisin içinden ara ara aşağıdaki köyü görebiliyorduk. Yukarıda kıyamet aşağıda günlük güneşlik bir hava vardı.

Burası kayalık bir bölge, yağmurdan dolayı kayalar buz pistine dönmüştü. Son derece ağır adımlarla bu bölgeyi geçip ormana girebildik. Yol boyu işaretlerde bir sıkıntı yaşamadık ağırlıklı olarak yerde taşların üzerindeydi, özellikle bu bölgede 2 metrede bir işaret vardı ve her yer birbirine benziyordu. Bu bölgeden geçiş çok garip hissettirdi, sisten mi bilmiyorum ama girdap gibiydi. Ormana girince şakın şaşkın ‘biz nerden geçtik' der gibi birbirimize bakıyorduk. Yolun başından itibaren bir kanyon inişi yapacağımızı bilerek bütün gücümüzü buraya saklayarak hareket ettik ama beklediğimiz gibi zor, zaman kaybettirici bir iniş olmadı. Kanyon inişi inanılmaz keyifliydi. Göremesek de sağımızda su sesini dinleyerek yumuşak bir iniş gerçekleştirdik. Işıl ışıl bir balık restoranı resmen bize ‘medeniyete hoş geldiniz’ dedi. Yol boyu kimselerle karşılaşmadık.

Mehmet Amca sabah yağmurdan dolayı ‘gitmeyin’ demişti. Bizim için biraz endişelenmiş, ıslak döneriz diye sobayı yakıp çayı demlemiş bizi bekliyordu. Kendisi bu yolculukta bizim kahramanımız oldu. Geceyi de sobanın başında geçirme şansımız oldu.
Efeler Yolu’nun ilk etabı her adımda bizi doğayla, kendimizle ve sınırlarımızla yüzleştiren, başarmanın mutluluğunu yaşatan, eminim yıllar geçse de aklımıza geldikçe yüzümüzü gülümsetecek bir serüven oldu.