“Liderlik, yönetmek değil; sorumluluğunu üstlendiğin insanlara değer vermekle ilgilidir.”
Simon Sinek’in bu sözü, liderliği yönetim becerilerinin ötesine taşıyarak, derin bir insani ilişki pratiği olarak düşünmemizi sağlıyor.
Sosyolojik açıdan liderlik, bireylerin bir arada var olma koşullarını iyileştiren, toplumsal bağları güçlendiren ve ortak hedefler doğrultusunda kolektif bir eylemi mümkün kılan bir süreçtir. Hiyerarşik bir güç ilişkisi olarak algılandığında kontrol, otorite ve organizasyon becerileri ön plana çıkar; oysa liderliğin özünde empati, dayanışma ve insanlara değer verme gibi insani yönler bulunur. Bu perspektiften bakıldığında liderlik, insan ihtiyaçlarına yanıt verme, bireylerin potansiyellerini açığa çıkarma ve birlikte anlam üretme sürecine dönüşür.
Toplumsal yapıların her kademesinde görülebilen bu yaklaşım, liderlik anlayışını yeniden şekillendirir. Weber’in otorite tipolojilerinde karizmatik otoritenin gücü, bireyin takipçilerine verdiği ilham ve değerle bağlantılıdır. Bu durum, liderin otoritesinin konumundan öte ilişkilerinin niteliği ve bıraktığı etkiyle anlam kazandığını gösterir.
Günümüz toplumlarında, özellikle iş dünyası, sivil toplum ve eğitim alanlarında liderlik anlayışı dönüşüm geçiriyor. Geleneksel güç odaklı modellerin yerini, insanlar arası güveni inşa eden, bireylerin duygusal ve sosyal gereksinimlerini gözeten yaklaşımlar alıyor. Değer vermek, bir liderin yalnızca bir grubun ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp, o grubun her bireyine birer insan olarak yaklaşmasını gerektirir. Bu, liderlikte insana odaklanmayı bir yönetim pratiği olmaktan çıkarıp ahlaki bir eylem haline getirir.
Liderlik, hedefe ulaşmanın ötesinde; toplumsal bağları, dayanışmayı ve insani ilişkileri güçlendiren bir fırsattır. İnsanların kendini değerli hissettiği bir toplumsal düzen, daha güçlü bir kolektivite ve daha anlamlı bir yaşam yaratır. Bu nedenle liderlik, toplumsal bütünleşmenin ve bireysel tatminin anahtarıdır.
Gerçek liderlik, bir amaca ulaşmaktan fazlasıdır; bir toplumsal dönüşüm alanı yaratmaktır. İnsan onuruna dayanan, dayanışmayı büyüten ve her bireyin sesini duyan bir liderlik, kurumları olduğu kadar toplumun vicdanını da yeniden kurar.
Gerçek liderlik, insanı merkeze aldığında anlam bulur. Yönetmekten çok anlamak, yönlendirmekten çok dinlemek gerekir. Liderlik, insanların hayatına dokunabildiğin; onların değerini fark ettirebildiğin, kalplerine ulaşabildiğin ölçüde gerçek bir eyleme dönüşür. Gücünü otoriteden değil, insana duyduğun saygıdan alan her liderlik pratiği, bir yönetim biçiminin ötesine geçer; toplumsal vicdanı besleyen, iyiliği çoğaltan ve umudu diri tutan bir anlam alanına dönüşür. Liderlik, insanı merkeze aldığında, yönetim değil; anlam başlar.
İnsana dokunan liderlik
Funda Alpaslan Talay / Uzman Sosyolog
Yorumlar