Lüks, uzun yıllar boyunca sadece zenginlik, gösteriş, sahip olmakla özdeşleştirildi. Oysa artık öyle bir çağdayız ki gerçek lüks bambaşka bir yere evrildi. Modern hayatın amansız hızına, tüketimin bitmek bilmeyen iştahına ve her alanda üzerimize boca edilen manipülasyonlara karşı durabilmek, sessiz kalabilmek, kendi iç sesini duyabilmek, asıl mesele bu!
Bugün lüks dediğimiz şey kimsenin dayattığı kalıplara ihtiyaç duymadan kendi kararlarını kendi verebilmek, tüketim çağının debisi içinde savrulmadan sade, bilinçli ve sakin bir hayat sürdürebilmek, kalabalığın gürültüsünde kendini kaybetmeden, kendi ritmini bulup o ritimde yürüyebilmek ve kendi hikâyenin kahramanı olabilmektir.
Bu lüks tanımı, aynı zamanda toplumsal yapılara karşı bir duruşun da ifadesi. Çünkü kapitalist sistem bizleri sürekli daha fazla üretmeye, daha hızlı olmaya ve daha çok tüketmeye zorluyor. Bu düzenin içinde durmak, yavaşlamak ve düşünmek neredeyse suç sayılıyor. Oysa ben, yavaşlamanın bir direniş olduğuna inanıyorum. Bireyin kendi zamanını, kendi enerjisini sisteme kaptırmadan yeniden sahiplenebilmesi, işte bunun adı benim için lükstür!
Kendine yetebilmek de bu direnişin bir başka parçası. Bugün öyle bir bağımlılık ilişkisi içindeyiz ki en basit ihtiyaçlarımızı bile başkalarına devretmiş durumdayız. Ama kendine yetebilmek, bu bağımlılıkları kırmak ve öz yeterliliği güçlendirmektir.
Bir de manipülasyon meselesi var. Reklamlar, sosyal medya, algoritmalar... Ne giyeceğimizden ne hissedeceğimize kadar her şeyi onlar belirliyor. Ama ben kendi aklımı, kendi yüreğimi pusula yapmayı seçiyorum. Yönlendirmelere kapalı, farkındalıkla şekillenmiş bir hayat, bu da bana göre bir lüks!
Ve sessizlik… O da en kıymetlisi. Gürültüden, gösterişten, aceleden uzak bir içsel alan yaratabilmek, kendi sesini o sessizlikte duyabilmek, kendiyle baş başa kalabilmek gibisi var mı?
Bugün gerçek lüks gösterişte değil, sadelikte, kalabalıkta değil, sessizlikte, dayatmalarda değil, özgür iradede saklı. Bu hem bireyin hem toplumun dönüşümüne kapı aralayabilecek bir lüks. Sadece hem kendimiz için hem de daha adil, daha insani bir dünya için de umut veren bir başlangıç.
Bu dönüşümün arkasında, bireyin kendi varoluşunu yeniden tanımlama çabası yatıyor. Artık lüks hem ekonomik sermayeye hem de zaman, dikkat, mahremiyet ve özgünlük gibi simgesel sermayelere sahip olabilme haliyle ilgilidir. Toplumsal olarak değer atfedilen her şeyin piyasalaştığı bir düzende, bu simgesel alanları korumak ve sahip çıkmak, bir anlamda sınıfsal bir ayrıcalığa da dönüşüyor. Yani sade bir yaşam sürebilmek, kendi kararlarını kendisi verebilmek ya da manipülasyonlardan uzak kalabilmek, bugünün dünyasında ayrıcalıklı bir bilinç düzeyini ve dayanma gücünü gerektiriyor. Bu da lüksü, maddi değil ama sosyo-kültürel bir sermaye meselesi haline getiriyor.
Bu bağlamda, gerçek lüksü konuşmak bireysel tercihlerin yanı sıra yapısal eşitsizlikler, sınıfsal farklar ve ideolojik yönlendirmeler üzerinden de düşünmeyi gerektiriyor. Yavaşlamanın, sadeleşmenin, sessizliğin ve özgünlüğün mümkün kılındığı bir toplum inşa etmek hepimizin meselesi. Çünkü bana göre lüks kendini koruyabilmek kadar, başkalarının da kendi sesini duyabileceği bir düzen için mücadele edebilmektir. Lüks, sadece yaşamaktan ibaret değildir, nasıl yaşadığını da seçebilmektir. Çünkü gerçek lüks, artık sisteme körü körüne entegre olmak değil; o sistemin dışında da bir hayatın mümkün olabileceğini hatırlayabilmekle ilgilidir!
Lüksün sosyolojik dönüşümü
Funda Alpaslan Talay / Uzman Sosyolog
Yorumlar