Türkiye’yi yaşlılar yönetiyor. Temel Karamollaoğlu 82, Devlet Bahçeli 75, Kemal Kılıçdaroğlu 74, Recep Tayyip Erdoğan 69 yaşında. Yani 70’e merdiven dayayanlar ve üstü… Siyasetin en altta, dipte, derinlerde duran gündemi bu aslında… Peyderpey önümüze gelmeye başlayacak. Bu liderler tarafından sevk ve idare edilen partiler, bir süre sonra yeni isimleri tartışacak, tartıya çıkaracak, yetki verecek. Tabii sadece partiler ölçeğinde kalmayacak bu değişim ihtiyacı. Siyasetin bütünü de etkileyecek, belirleyecek, ayarlayacak. Dünya daha despotik bir kapitalizme doğru giderken, yanında ya da karşısında enerjik bir siyasetin oluşması gerekiyor. Yaşlılar tarafından dizayn edilen, onların etrafında gelişen yaşlı bir siyaset, karşısına çıkan her şeyi ezerek, boğarak, yok ederek ilerleyen bu kapitalizme direnemez. Zaten direnmek de istemez. Çünkü siyasetin bu yaşlılığı, kapitalizmin kendisinden, bu sömürü ve eşitsizlik düzeninden kaynaklanıyor. Sömürü eski, kadim bir olgu olunca, sırtını ona dayayan, onun çıkarları için örgütlenen, mücadele eden siyaset de yaşlı, muhafazakar, statükocu oluyor. Bir o kadar da ceberut, otoriter ve diktatör. Bu düğüm çözülmedikçe demokrasi, özgürlük, eşitlik hayal… 

Başkanın bütün adamları

Şu an bu düğümün önünde duran parti, CHP... Büyük Kurultay’a hazırlanan CHP, ya Kılıçdaroğlu’yla yürümeye devam edecek ya da süvari değiştirecek. Kılıçdaroğlu’nun karşısına çıkan oluşumlar, partiyi ilerici, dinamik, toplumcu bir noktaya yürütecek, taşıyacak çapta mı? Öyle görünmüyorlar. Tam aksine, bütün alanları baskılayan, kendi dışında açılmış yüzeyleri işgal eden, ele geçiren, başkasına, ötekine, karşıtına hayat hakkı tanımayan despotik kapitalizmin, bu küresel yükselişin yeni yüzleri olacaklardır. Çünkü bu saldırgan kapitalizm, kendi içindeki paylaşım krizini dar alanlarda savaşlar çıkartarak dünyaya yayan yeni emperyalizm, Türkiye’deki hiçbir kitle partisini, burjuva yapılanmasını sahipsiz bırakmaz. CHP’de bu deli gömleğini yırtıp atacak bir Tatar Ramazan da görünmüyor. Tatar Ramazan malum, bozuk düzene, güç odaklarına, kirli ilişkilere, çıkar örgütlenmesine karşı ayağa kalkan bir figür, bir sembol. Oysa CHP’deki mevcut isimlerin hepsi birbirini yarattı, var etti ve sürdürdü. Birbirine yaslanarak palazlanan bu isimlerin, şimdiye kadar söylediklerinin, yaptıklarının tam tersi bir noktaya ilerlemesi eşyanın tabiatına aykırı… Mevcut düzenden beslenen, mevcut düzenin yarattığı, varlığını bu kurguya borçlu olan birilerine umut bağlanamaz. Yani başkanın adamlarından devrimci olmaz.

İki koltukta tek karpuz

CHP’nin bir kolunda değişim, diğer kolunda ise yenilenme duruyor. “Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankası'yız” reklamını anımsatan bir tablo bu. Değişimcilerin yeni bir program, emekten, özgürlüklerden yana bir çizgi, devrimci bir söylem gibi bir dertleri yok. Zaten olsaydı, şimdiye kadar mevcut yönetimin içinde olmazlardı. Kafalarına taş mı düştü de bir anda radikal değişim yanlısı oldular? Hayır. ‘Değişim’ diye istedikleri şey genel başkanın değişmesi. Kılıçdaroğlu’nun koltuğuna daha solcu biri oturmayacak. Tam aksine CHP, daha sağcı bir siyasete doğru yürüyecek. Yeni dünya düzeninin, despotik kapitalizmin talebi de bu. Uluslararası sermaye, küresel güç odakları, emperyalist siyaset hiçbir pürüz, çıkıntı, kontrol dışı alan istemiyor. CHP’deki iktidar mücadelesini bu perspektiften görmek, okumak, düşünmek, tartışmak gerekiyor.

Değişim süsü verilmiş statü

Kavramların içinin boşaltıldığı, anlamların yerinden oynadığı, kaydığı bir ortamda, ‘değişim’ söylemi, üstünde uzun uzadıya düşünülmesi gereken bir talep. ‘Değişim’ tam tersi bir noktayı, daha da muhafazakar bir çizgiyi işaret ediyor olabilir. CHP’nin emekten, emekçiden yana bir çizgiye kaymasını bekleyenler, isteyenler, bunun için çalışanlar, ‘emek’ söyleminin yerini ‘sosyoloji’ laflarının aldığını görebilir. Çünkü sihirli bir laf var dilden dile dolaşan; “Bu halkın, bu ülkenin sosyolojisini bilmek, ona göre siyaset yapmak lazım”... Siyaseti emekten kopartmanın, bilimsel sosa bulanmış argümanı bu. Bir tür ‘cambaza bak’ yani. Oysa yaşlı siyasetin yerini genç, devrimci, dönüştürücü, toplumcu, kamucu bir siyasetin alması gerekiyor. Türkiye’nin ve dünyanın, baktığınızda arkası görünen, şeffaf, yeni, ateşli, lafını sakınmayan, mücadeleci, dürüst, samimi liderlere ihtiyacı var.