Antalya’da turizm bu çağa özgü bir şey değil. Antik çağlara kadar gidiyor neredeyse. Osmanlı döneminde bir gemi dolusu Fransız turistin Antalya’ya geldiği devlet arşivlerinde yazıyor. Fakat çok daha ötesi de var. Finike’deki Arykanda antik kentinin batı girişinde yer alan Nal Tepesi, bize bunu anlatıyor mesela. Farklı dönemlerde değişik amaçlarla kullanılmış bu yapı grubu için, ‘antik çağın oteli’ diyebiliriz. Günümüze kalmış haliyle bir hamamı ve ön kısmında demirci işliği olan bu iki katlı yapı, bugün bile Arykanda’nın hemen girişinde karşılıyor sizi. Hamam öncesi dönemde en az iki farklı, hamam olarak inşasından sonra da 3 ayrı yapı evresi tespit edildi. Kentin hemen girişine kurulan bu hamam-otel kompleksinden önce aynı yerde bir anıt mezar bulunduğu düşünülüyor. MS 1. yüzyıla tarihlenen bu mezarın, Hermaios isimli yöneticiye ait olduğu belirlendi. Anıt mezarın MS 141 depreminde yıkıldığı tahmin ediliyor. Bunu takip eden 240 depremi ise burayı bir taş yığınına çevirmiş olmalı.
Finike-Elmalı yolu üzerinde
Finike-Elmalı yolunda olduğu için, işlek bir yolcu ve ticaret trafiğine sahip kentin giriş-çıkış yolu üzerindeki bu alana bir ‘konaklama tesisi’ yapmak son derece mantıklı bir düşünce. Anıt mezara ait bloklar bir köşede istiflenerek, şimdi gördüğümüz hamam inşa edilmiş. Kamu hamamı olarak yapılan bina, daha sonra bir villa hamamına, 385 depreminden sonra da bir bölümü demirci atölyesi ve erzak deposuna dönüştürülmüş. Kazılarda çıkan demirci aletleri ve karbonlaşmış tahıllar bunu söylüyor. Yapının yanına eklenen küçük bir bölümünün de kilise olarak kullanıldığı varsayılıyor. Praefurnium (külhan), caldarium (sıcaklık), 2 adet tepidarium (ılıklık) ve frigidarium (soğukluk) bölümlerinden oluşan hamamın üst katında da, en az 3 oda bulunduğu düşünülüyor. Hamamın güneybatı tarafında ortaya çıkarılan yarım daire şeklindeki demirci işliği yakın coğrafyada tek örnek. Geç Roma dönemine ait bu işliğin MS 430 yılı civarında bir yangınla ortadan kalktığı tespit edildi. Yangından sonra, günümüze kadar olduğu gibi kalan işliğin orta kısmında örs ve demir bir pota bulundu. Çekiç ve maşa ise girişin hemen önünde ele geçti. Orak, çekiç, saban demiri, makas, kantar gibi aletler bulunan işlik antik çağ demir işçiliğine ışık tutuyor. İşlikte en çok bulunan nesne de at nalları. Nal Tepesi ismini bu nallardan alıyor. Antik çağlarda Arykanda'ya gelen biri burada konaklıyor, atlarını nallatıyor, hamamda yıkanıp üst kattaki odalarda da dinleniyordu. Yapı grubuna otel dememizin nedeni de budur.
Depremden sonra taşınan kent
Arykanda antik kenti iyi bilinir. Fakat bu kentin, MS 4. yüzyıldaki depremden sonra taşındığı Arif Kale bilinen bir yerleşim değildir. Arykanda’yı bu kadar anlatmışken Arif Kale’yle ilgili de birkaç şey söyleyelim. Arif köyünden geçen Finike-Elmalı yolunun üst kesiminde Arykanda, altında ise Arif Kale yer alıyor. Yaklaşık 22 dönüm genişliğinde, etrafı surlarla çevrili bu yerleşimdeki görünen kalıntıların tümü Doğu Roma (Bizans) döneminden kalma. Kentte ilk kazılar, 2012’de başladı, halen devam ediyor. Arif Kale, Geç Antik dönemde Anadolu’da insula (parsel) halinde planlanarak inşa edilmiş az sayıdaki yerleşmeden biri. Kazılar Batı Hamamı, Decumanus Maximus ve Cardo Maximus caddelerinde yoğunlaştı. Piskoposluk Kilisesi başta olmak üzere kiliseleri, şapelleri, vaftizhanesi, çok katlı konutları ve iki hamamı ile Arif Kale, dini yapıların ön planda olduğu bir yerleşim izlenimi veriyor.
Yangın, deprem, isyan, veba
İki giriş kapısı olan Arif Kale, Arykandalıların ikinci yerleşimi. Kentin tam olarak ne zaman kurulduğuna ilişkin bilgiler kısıtlı olmakla birlikte, ele geçen buluntular, MS 4. yüzyıl ortasından itibaren planlı bir kent olarak inşa edilmeye başlandığını düşündürüyor. Arykanda’da MS 425-450 yılları arasında büyük bir yangın çıktı. Bu yangının ardından Arykanda’da yerleşim küçük ölçekli ve parçalı olarak devam ederken, nüfusun büyük çoğunluğu, yeni planlanan, alt yapısı hazır Arif Kale’ye taşındı. 529 yılındaki deprem, 532’de Konstantinopolis’te çıkan Nika Ayaklanması ve 542’de başlayan büyük veba salgını, kıyı kentlerinde toplumsal huzursuzluğu artırdı, kıyı kentlerindeki nüfus iç kesimlere doğru çekildi. Fakat Arif Kale’de bulunan sikkeler 8. yüzyılda bile bölgenin ekonomik olarak canlı olduğunu gösteriyor. Kazılarda elde edilen verilere göre, Arykanda ile Arif Kale, 12. yüzyıla kadar bir arada ve aynı isimle varlıklarını sürdürdü.