Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını kutlamak AKP iktidarına denk düştü. İktidar bu eşiği atlamak için, ‘Türkiye yüzyılı’ diye bir söylem icat etti. Güya geride kalana değil, önümüzde duran yüzyıla bakan bir söylem. Geçmiş yüzyılla sorunu olduğunu anlatan, içeren, hissettiren bir slogan bu. Açıkça söylenmiyor; tam aksine “önümüzdeki maçlara bakalım” algısı oluşturuyor; ama ‘önümüzdeki maçlar’ nasıl oynanacak, bu belirsiz. Aslında ima edilen şey belli de, etrafından dolanıyorlar. Bu nedenle olsa gerektir ki; devletin 100. yıl kutlamaları ‘dostlar alışverişte görsün’ babında bir şeydi. Prosedür gereği, soğuk ve içi boş… Devlet erkanı törenlere, etkinliklere gönülsüz bir şekilde, idareten, ayak sürüyerek gelirken, coşkulu kutlamalar, fener alayları, şarkılar, türküler, marşlar CHP’li belediyelere kaldı. İki Türkiye ortaya çıktı. Biri devletin, diğeri ise halkın Türkiye’si…

Everest’e tırmanan Cumhuriyet

Halkın kutladığı Cumhuriyet, dün 100 yaşına basan rejimdir. 100 yıl önce padişahın kulu olmaktan kurtulan bu halk, ‘eşit yurttaş’ oldu. Ardından gelen medeni hukukla birlikte, yakın tarihimizdeki en büyük devrimdir bu. Medeni kanun, yurttaşlık hukukunu kuşatır, sarar, sarmalar. Din devletinden hukuk devletine geçiştir. Aile hukuku oluştu, kadınlar bireysel, sosyal, ekonomik ve devamında da siyasal haklarına kavuştu. “Soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen” kadınlar, Cumhuriyet sayesinde sofranın eşiti oldu. Cumhuriyet budur. Yani padişahın rejiminden halkın, kadınların, çocukların, emekçilerin, üretenin hukukuna geçiştir Cumhuriyet. 100 yaşına basan Cumhuriyet kadınların rejimidir. Eğitimde fırsat eşitliğine sahip, ücretsiz sağlık hizmetlerine sahip çocukların rejimidir Cumhuriyet. Mardin Savur’da doğan bir çocuğun Nobel ödülü alması, İstanbul’da büyüyen bir gencin Everest’e tırmanmasıdır Cumhuriyet.

‘Kayıtsız’ ve ‘şartsız’ uygarlık

Cumhuriyet felsefedir, bilimdir, sanattır, kültürdür, eğitimdir, hukuktur, sağlıktır, eşitliktir, ilericiliktir, yaşam tarzıdır, yani insandır. Yani sensin güzel kardeşim. Senin hakların, senin hukukun, senin uygarlığın, senin çağın, senin sözün, senin adaletin, senin kararın, senin yetkin, sana sunulan nimetlerdir. Çoluğun çocuğun, eşin, eşitin, torunun tombalağındır Cumhuriyet. Üreten sensin, yöneten de sen oluyorsun Cumhuriyet sayesinde. Meclise gönderdiklerin senin temsilcin, sözcün, yetki verdiğin personel… Hiçbir şeyin önünde eğilip bükülmemeyi, kimsenin kulu, kölesi olmamayı, kendi sözünü söyleyip, o söz üzere yaşamayı verdi sana Cumhuriyet. Devletin bütün adamları, milletvekilleri, bakanlar, şunlar bunlar senin hizmetçin. İşte budur Cumhuriyet. Sen böyle anlamayasın diye takla atıyorlar, etraftan dolanıyorlar, cambaza baktırıyorlar, saklıyorlar gerçeği. Fakat emin ol ki, Cumhuriyet tam da budur. Yani, “Egemenlik kayıtsız ve şartsız halkındır”. Bak tekrarlıyorum güzel kardeşim; ‘kayıtsız’ ve ‘şartsız’… Tekrarlıyorum, ‘kayıtsız’ ve şartsız’. Bir daha söyleyeyim, ‘kayıtsız ve şartsız’. Kimin? Senin…

‘Cumhuriyet yüzyılı’ kutlu olsun

İşte o yüzden yığınlar coşkuyla kutlarken Cumhuriyeti, birileri geçiştirmeye, unutturmaya, küçültmeye çalışıyor. Oysa dün yüzyılı geride bıraktı. Öyle az buz bir şey değil bu. Siz bu yazıyı okurken bir gün daha büyüdü. Büyümeye de devam edecek. Yenilenecek, gelişecek, güçlenecek. Daha fazla hukuk, daha fazla adalet, daha fazla eşitlik, daha fazla demokrasiyle taçlanacak. 100 yıllık bu mücadeleye, emeğin, emekçinin iktidarı da eklenecek. Yüzünü ışığa, aydınlığa, geleceğe dönmüş bir halkız biz. Geriye, gericiliğe, karanlığa, yobazlığa, cehalete prim vermeyiz. Bize bunu Cumhuriyet öğretti. Biz bu Cumhuriyeti kazandık. Kanımızla, gözyaşımızla, alnımızın teriyle, direnerek, çalışarak kurduk bu Cumhuriyeti. Ne padişahın kulu, ne de softanın müridiyiz. Cumhuriyeti ağzına alamayanların ‘Türkiye yüzyılı’ değil, Türkiye için yarışanların, çalışanların, üretenlerin, konuşanların, tartışanların, mücadele edenlerin ‘Cumhuriyet yüzyılı’… Coşkuyla kutladığımız işte budur.