Okuyucumuz hatırlayacaktır; Toroslar ve Akdeniz Kıyıları Çevre Koruma Derneği (TORAÇDER) Başkanı Önder Akülkü, “Finikeli çocuklar ücretsiz kano sporu yapsın” çağrısında bulunmuş, kano ayarladıklarını, kürek ve can yeleğine ihtiyaç olduğunu duyurmuştu. Antalya Denizcileşme Platformu Başkanı İzzet Ünlü’nün çağrıyı yaygınlaştırması üzerine İstanbul’dan bir armatör, kano küreği ve can yeleklerini üstlendi. Can yelekleri geldi, kano kürekleri ise yolda. Onlar yurtdışından geliyor çünkü. Bir ay sonra filan elimizde olacak.

TARIM YURDU

İstanbul’dan gelen can yeleklerini teslim etmek için, İzzet Ünlü’yle birlikte önceki gün Finike’ye gittik. Finike muhteşem, bereketli, fazla el değmemiş bir coğrafya. Fırdöndü portakal… Nar yüklü ağaçları, domates, biber, patlıcan taşan seralarıyla tarım yurdu. Limyra, Arykanda, Arneai antik kentleri, Yalakbaşı, Bonda Tepesi, Arifkale gibi eskiçağ yerleşimleri bin yıllarca geriye giden katmanlar ekliyor bu topraklara. İlçenin önünde uzanan sahili, çarşaf gibi denizi unutmayalım. Andrea Doria, Gökliman, Beyaz Kaya, Mağaralı gibi koyları, plajları da sayalım.

MÜCADELE SÜRÜYOR

Bu coğrafyayı yağmalamak, ranta açmak, çökmek için uzun süredir uğraşıyorlar. Ali Ulvi-Aysin Büyüknohutçu çifti bu yüzden katledildi. Dört yanı saran, virüs gibi yayılan taş ocaklarına karşı yürütülen direnişin, mücadelenin sembolüydü onlar. Bu mücadele halen sürüyor. Ali Ulvi Büyüknohutçu’nun kurduğu TORAÇDER yoluna devam ediyor. Finike’deki çevreciler, doğa mücadelesi veren çevreler, rant odaklarının dur durak bilmediğini, bir katliamı engellediklerinde hemen ikincisinin devreye girdiğini anlatıyor.

MARİNA GÜNDEM OLUR

Okçular Vakfı gitti, bilmemneciler vakfı geldi. Dağlara, denize, yollara, bereketli ovaya çökmek için oyun üstüne oyun sergileniyor. Sırada muhtemelen yat limanı var. Antalya’da belediye mülkiyetinde iki tane yat limanı var. Biri Alanya’da, diğeri de Finike’de. Belediye bu yat limanının işletmesini Setur Marina’ya vermişti yıllar önce. Sözleşmesi bitmek üzere… Belli ki büyük bir kapışma yaşanacak oralarda. Perde arkasında bekleyenler devreye girecek. Antin olacak, kuntin olacak, eğer engellenemezse muhtemelen yat limanı birilerinin olacak. Finike kamuoyunda, ranta direnen çevrelerde böyle bir endişe var. Şimdiden duyurmuş olalım.

Kafi Baba ticarethane oluyor

Finike’ye gitmişken en azından Limyra’ya uğramamak olmazdı. İlçe merkezine yakın olduğu için rahat ulaşılabilir bir antik kent burası. Ortasından geçen akarsuyla antik cadde üzerinden akan dereyle bilinen, tanınan, muhteşem bir yer. Hemen yanında da bir inanç önderi yatıyor. Abdal Musa’nın halifesi Kafi Baba... Alevi inancının simge isimlerinden Kafi Baba, Limyra’nın komşusu. Fakat bu komşuluk son yıllarda tehdit altında… Bir süre önce türbenin ve etrafındaki yapıların restorasyonu başlatıldı. Alan paravanlarla çevrildi. Giriş yasak. Söylendiğine göre buraya bir ziyaretçi merkezi yapılıyor. Sadece gişe değil, kafeterya, dükkanlar filan kurulacak yani. Ne yapıldığı konusunda kazı ekibinin bile bilgisi yok. Ünlü mimar Doğan Kuban’ın yeğeni Zeynep Kuban Limyra kazı ekibinde mesela. Ona bile danışılmamış, bilgi verilmemiş, geçiştirilmiş. Düşünün; alanda yıllarca süren bir kazı ve o kazının deneyimli bir ekibi var. Arazide nerede neyin olduğunu biliyorlar, bir taş yerinden oynasa canları yanıyor. Bunlara hiçbir şey sormadan, Ankara’da, oturduğunuz yerde proje hazırlayıp bilmem ne şirketine ihale ediyorsunuz. Onlar da etrafı kapatıp içeride paldır küldür bir şeyler yapıyorlar. İnşaatta çalıştığını söyleyen işçilerden birine sordum. “Tarihi duvarlara, eski binaya dokunmadık, diğerlerini yıktık” dedi. Neye göre? Bilen yok. Restorasyonu bitirdik, ‘ihya ettik’ diye paravanları kaldıracaklar, Kafi Baba’yı tanıyamayacağız. Eski haline döndürmek mümkün olacak mı? Olmayacak. Panolarda da Kafi Baba ismini göremedim. Kafi Baba’yı ‘Bedir Hazretleri’ yapmışlar. Anlaşılan sünnileştirmişler. Çünkü ‘Bedir Hazretleri’ kim, ben bilmiyorum.