Sosyal medya, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi, hepimiz farkındayız. 7’den 70’e herkesin en az bir sosyal medya hesabı var ve günlük hayatımızı paylaşıyoruz. Ama bu paylaşımlar gerçek hayatla ne kadar örtüşüyor? Filtrelerin ve mükemmeliyetçiliğin gölgesinde kalan gerçekler neler?

*****

Paylaşımların gerçek hayatla ne kadar örtüştüğünü söylemek zor. Çünkü çoğu zaman sosyal medyada gördüğümüz hayat, gerçek hayatta yaşananların sadece küçük bir parçası hatta belki de bir yansıması. Kimse kötü bir gününü, başarısızlıklarını veya hatalarını paylaşmak istemez sonuçta.

*****

Sosyal medya ve filtreler aracılığıyla kendimizi gösterme isteğimiz, insan doğasının bir parçası gibi görünüyor. Ancak, bu durum bazen gerçek yaşamla arasında bir uçurum yaratıyor. Örneğin, sosyal medyada paylaşılan tatil fotoğraflarında herkes güler yüzlü, mükemmel görünümlü ve sürekli eğleniyor gibi görünüyor. Sosyal medyada filtrelerin etkisiyle oluşan ‘mükemmel’ imajların, insanlar arasında kendine güvensizlik, yetersizlik hissi ve sosyal karşılaştırma kaygısı gibi negatif duygulara yol açabileceğini düşünüyorum. Kendimizi başkalarıyla karşılaştırdıkça, kendimizi sürekli olarak ‘filtreli’ halimizle kıyaslar hale gelebiliriz. Gerçek yaşamda ise herkesin kusurları, zorlukları ve zayıf noktaları olduğunu unutmamalıyız.

****

Hayatımızı eklediğimiz filtreler, hayattan soyutlanmaya kadar gidebiliyor. Fotoğrafların arkasında ne var? Mutlu görünen bir kişi, gerçek hayatta belki de zor bir süreçten geçiyor olabilir. Bu nedenle, sosyal medya paylaşımlarını gerçek hayatla karşılaştırmak yerine, onları sadece bir eğlence olarak görmeliyiz. Aynı zamanda, gerçek hayatta yaşananların önemini de hatırlamalıyız. Çünkü gerçek hayatta yaşananlar, bizi gerçekten mutlu eden şeyler.

Sosyal medya ve filtreler, gerçek hayatla dijital hayat arasındaki farkı belirsizleştiriyor. Ancak bu, gerçekteki mutluluk kaynaklarımızı azaltmamalı. Gerçek hayatta yaşadığımız deneyimler, sosyal medyadaki paylaşımlardan daha değerli ve anlamlı. Her zaman…