İsmini ilk duyduğum andan itibaren görmeyi merakla beklediğim yerlerin başında Peynir Müze’si geliyordu ama gezimizin son gününe kaldı. Açıkçası neyle karşılaşabileceğimizi tahmin bile edemiyordum.

Dünyanın 18’inci Peynir Rotası olarak tescil edilen bu müze Türkiye’de de ilk tematik peynir müzesi olma özelliği taşıyor.

Girişi çok hoşumuza gitti ve bu görüntü, içeride göreceğimiz güzellikleri vadediyordu. Dış cephe peynir tekerleriyle tasarlanmış, insan geçerken bir ısırık alası geliyor.

Giriş

Girişten sonra ikinci bir sürpriz bizi karşılıyor. Müze, tarihi bir tabyanın içine kurulmuş. Süvari Tabya’sı 1734-1878 yılları arasında Kars’ı düşmanlardan korumak için yapılan 46 tabyadan günümüze ulaşmış son 5 tabyadan birisidir. Peynir Müzesi için restore edilen bu tabyadan daha iyi bir yer düşünemiyorum. O kadar güzel oturmuş ki bayıldık.

Dar koridorlarında heyecanla ilerlerken nefesimizi tutup karşımıza neyin çıkacağını merak ettik her bir koridorun sonu bir salona açılıyor

Koridor

Müzenin mantığı sofralarımıza ulaşan peynirin yolculuğu… İlk salon, Kars’ın yaylalarında yetişen ve büyük baş hayvanlara besin olan sütün, kalitesine kalite katan endemik bitkiler.

Endemik

Sonrasında ahır salonu. Burada büyük baş hayvanlar ve bu hayvanlara nasıl bakıldığı anlatılıyor daha sonra peynir yapımının aşamalarını anlatan salon, bu salon gerçeğe bire bir uyan maket ve heykellerden oluşuyordu ve fazlasıyla gerçekçiydi.

Koridorlarda asılı bilgilendirmeler mevcut peynirlerin tarihçesi yapım ve saklama koşullarına kadar bütün bilgiler mevcut.

Yapım

Başka bir salonda yayla hayatını anlatan minyatür ve hareketli maketler vardı. Sanki yetişkin oyuncak müzesi gibi

Maket

Başka bir salonda ise Kars denilince akla gelen ilk şey olan Doğu Ekspresi’nin hareketli maketi bulunuyor.

Bu müzede, yolculuk peynirle başlıyor ama sadece peyniri anlatmıyor. Kars’ın kültür, yaşayış ve değerlerinin tanıtımına da önem verilmiş.

Gravyer peyniri Kars’a Ruslar tarafından getirildi. Ruslar buraya yerleşince ve bölgenin peynir yapımına elverişli olduğunu görünce bölgeye imalathaneler kurdular.  1905 yılında Kars ve Ardahan’da 32 adet gravyer imalathanesi vardı ve 1918 yılına kadar da buralarda üretime devam edildi. Rus asıllı peynir ustaları ülkeyi terk edince yanlarında çalışan Türk çıraklar büyük ustalardan öğrendikleri bilgi ve becerilerle yollarına devam etti ve peynirciliği bugüne taşıdılar.

Minyatür

Kars’ın ekonomisinin büyük bir bölümünü et ve süt ürünleri oluşturduğu için peynircilik fazlasıyla gelişmiş. Sadece gravyerle de kalmıyor. Eski kaşarı ve küflü çeçil peyniri de birer efsane. Bir peynir canavarı olan ben, bu şehirden fazlasıyla memnun kaldım.

Girişin sağ tarafında bir şeyler içebileceğiniz ve peynir tadımı yapıp alış veriş yapacağınız bir yer de mevcut. Özellikle burada gerçek süt güğümlerinden yapılmış kocaman bir avize ve orta alanda yaklaşık 70 kilogram gelen bir gravyer tekerini görüyorsunuz.

Kars’a giderseniz muhakkak uğramanızı ve eşsiz lezzetteki gravyeri tatmanızı tavsiye ederim.