Bu yazımı kendime ithaf ederek sizlerden müsaade istiyorum…

Geçen sene bu zamanlar…

Tam da yeni yaşımın heyecanını her zaman olduğu gibi dorukta yaşadığım zamanlar olacakken hayatımın bir evresinin sona erdiği, bambaşka ve biraz da buruk bir dönemine girdiğim bir zaman dilimi oldu.

“Her son bir başlangıçtır” derler ama sonu kabullenmeden nasıl başlayabileceğimizi bize söylemezler… çünkü bu herkesin tek başına deneyimlemesi gereken bir olgudur ve bu olguya kendinizi hiçbir şekilde hazırlamanız mümkün değildir.

Herkes gibi ben de hayatın bu gerçekliğine hazırlıksız yakalandım.

Beraber büyüdüğüm can dostumu, oyun arkadaşımı, küçük kardeşimi henüz kaybetmeye hazır değildim. Kim hazır olabilirdi ki?

Milo ile ilk tanıştığımda veterinerin bana yönelttiği, “Golden cinsi 15 yıl yaşar, sen 30 yaşına geldiğinde ailenin yanından ayrılırsan onu da yanına alacak mısın?” sorusuna hiç düşünmeden “Evet!” derken bu cevabım gerçek bir evetti. Hayatımı nerede ve nasıl kurmaya karar verirsem vereyim ilk günden itibaren planlarımda ve hayallerimde Milo da yer alıyordu. İnsanın hayallerini yeniden inşa etmesi, zorluktan çok burukluk bırakıyor ardında…

Yeni yaşım için her sene ama her sene aynı heyecan ve mutlulukla doğum günümün gelmesini bekleyen ben, geçen sene doğum günüm için sadece Milo’yu rüyamda görmeyi dilemiştim.

Onu kaybedeli henüz bir ay bile olmamıştı; her sabah uyandığımda güne Milo ile başlamayı ve her gece yatmadan önce Milo’yu öpme isteğimi bir kenara bırakmakta çok güçlük çektim. Hayatım boyunca kabullenmekte zorlandığım en buruk histi bu…

Bu seneye geri geldiğimizde, tekrar o doğum günü heyecanımı içimde yaşatmaya çalışırken buluyorum kendimi. Yaşatıyorum belki de ama içimdeki o buruk hissi yok etmekte tam olarak başarılı olamıyorum.

Biliyorum… başka bir boyutta ama hala yanımda olan Milo’m, bana öğrettiği değerler ile birlikte, her sene olduğu gibi bu sene de doğum günü pastamdaki mumları üflerken yanımda yer alacak.

Bu dünyada yaşayacağı doğum günlerinin sonuna gelen Milo’nun anılarını sizlerle paylaşmak ise onun hala burada olduğunu bana hissettiren çok kıymetli bir duygu. Bu sebeple kendime maneviyatı ölçülemeyecek büyüklükte bir doğum günü hediyem olacak…

Bana saf sevginin ne demek olduğunu öğreten hatta bunu yaşatan Milo’mun, sadece bu dünyadan ayrıldığı için hiç var olmamış gibi unutulmasına izin vermeyerek sizlere Milo’yu anlattığım ‘Aysu ve Milo’ köşesini, kendime doğum günü hediyesi olarak armağan ediyorum.

Değer verdiğiniz her anın tadını çıkartmanız ve sonrasında da bu değeri unutmamanız dileğiyle…

Kendime…