Antalya’daki arkeolojik kazılara ayrılan bütçeleri kaleme almıştık dün. Kazılardan biri gemi batığı… Yani sualtı kazısı… Bunun dışında, bölgemizde toplam 16 kazı var. Hepsine bu yıl ayrılan bütçe 145 milyonu geçiyor. Aslan payını ise Side, Syedra, Phaselis ve Olympos kazıları aldı. Bu kazıların restorasyon ayağı da var. Örneğin Syedra’da antik merdivenli yol tümden ortaya çıkarıldı. Sütunlu Cadde de öyle. Önümüzdeki günlerde törenle ziyarete açılacak. Antalya’nın en önemli kültür ve turizm destinasyonu olarak anılan Side’de ise bir süredir hummalı bir çalışma yürütülüyor. Koruma amaçlı imar planı çerçevesinde yürütülen çalışmalar sayesinde antik Side, resmen toprağın altından yeniden doğuyor. Devrim niteliğinde bir proje ve Manavgat Belediyesi tarafından da son derece kararlı bir şekilde yürütülüyor. Kentin çehresini değiştiren bu projeye sadece Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Manavgat Belediyesi değil, turizmci Barut ailesi de maddi destek veriyor, ön ayak oluyor.
Büyük sanılan küçük bütçeler
Side, Syedra, Phaselis ve Olympos dedik. Bu 4 kentin ortak paydası ise turizmin merkezinde yer almaları. Side zaten herkesin malumu, sokaklarında, caddelerinde insanların, turistlerin dolaştığı, dükkanların, mağazaların sıralandığı bir bölge. Syedra, Alanya’nın arka bahçesi sayılır. Alanya denildiğinde şimdiye kadar ünlü kalesi, Damlataş Mağarası ve Kleopatra Plajı dışında pek bir şey akla gelmezdi. Ciddi oranlarda turist ağırlayan Alanya’ya, denizin, kumun, güneşin dışında bir cazibe, bir Efes gerekiyordu. Syedra, Alanya’nın, daha da ötesi Batı Kilikya denilen bölgenin Efes’i olmaya aday. Antik kentte yürütülen kazılara büyük paralar aktarılmasının nedeni de muhtemelen bu. Aslında bu bütçe büyük filan değil. Bunun altında bütçelerle zaten bilim milim yapılamaz. Diğer kazılara ayrılan rakamlar küçük olduğu için, bu 4 kente ayrılan bütçeye ‘aslan payı’ diyoruz. Gözümüze bu yüzden çok geliyor yani.
Phaselis’in bütçesi göze batıyor
Olympos da öteden beri önemli bir turizm destinasyonu. Son yıllarda hem kazılar hızlandı Olympos’ta, hem de restorasyon faaliyetleri. Bizans dönemi yapılarını ortaya çıkarmaya ağırlık verildiği için, restorasyon da zorunlu hale geliyor zaten. Roma dönemi taş bloklarının aksine, moloz taş ve harç ağırlıklı Bizans duvarlarının sürekli tamir edilmesi şart, yoksa dağılıp gider. Belalı bir iştir yani. Bölgedeki turist potansiyeli, ağaç ev müşterileri, Olympos’ta yeni yapıların ortaya çıkarılmasını, antik kentin biraz renklenmesini zorunlu kıldı. Phaselis bütçesinin zamanlaması ise –moda deyimle- manidar… Kültür ve Turizm Bakanlığının, Phaselis’e bitişik, antik kentin etkileşim alanındaki iki koya plaj, günübirlik tesis, büfe filan kurma girişimi çevrecileri ayağa kaldırdı. Dava üstüne dava açıldı ve mahkemeler sürüyor. Bakanlık plaj tesisleri yapmakta inat ediyor, halk da, çevreciler de yaptırmamakta kararlı. Tam böyle bir gündemin üstüne Phaselis’e ilk etapta 21 milyon 750 bin lira ödenek tahsis edilmesi düşündürücü. Üstelik bununla da kalmıyor, 30 milyon liralık ilave bir ödenek de aktarılıyor. Birkaç hafta önce gördüm Phaselis’i, yüzlerce işçi vardı alanda. Hatta kazı işçilerinden birinin eline poşet vermişler, piknikçilerden kalan çöpleri topluyordu. O kadar çok işçi vardı yani. Büyük bir kısmı kendi yağıyla kavrulan kazılarda bu kadar çok işçiye alışkın değiliz.
‘Ve’ bağlacının dayanılmaz hafifliği
Bütün bunları alt alta sıraladıktan sonra, kullandığımız en yaygın bağlaca, ‘ve’ bağlacına bağlayalım konuyu. Üstünde çok fazla durmadığımız bu bağlaç, aslında hem kültür, hem de turizm alanındaki sorunlu tabloyu çok iyi özetliyor. Bakanlığın adı ne? Kültür ‘ve’ Turizm… Pamuk ipliği gibi bir şey bu ‘ve’ bağlacı… Biri diğerine, yani kültürel alan turizme iliştirilmiş gibi duruyor. ‘Ve’ dediğin zaman, iki ayrı kompartımandan bahsediyorsun zaten. Bir tarafta turizm kadrosu, diğer yanda kültür-sanat emekçileri… Kültürü ‘ve’ bağlacından kurtarmadıkça ya da turizmi kültürlü hale getirmedikçe bu paradoks devam edecektir. Aradaki ‘ve’ her iki alanı da sorunlu hale getiriyor, birindeki sorun diğerine yıkılıyor. Devlet ya kültüre ‘ve’ diye bakmayacak ya da turizme. En sağlıklı olan bu ikisini birbirinden ayırmak… İşte o vakit turizmin gölgesinde, onun faydasına bir arkeoloji yapmaktan kurtulup, turizmin imrendiği, tanımak, tanıtmak için can attığı bilimsel bir alana taşınırız.