Bridgerton serisinin 2 sezonunda da Kraliçe Charlotte karakterini kitaptan bağımsız siyahi bir oyuncu canlandırmıştı. Daha önce de bunu yazmıştım. Senarist siyahi oyuncularla hikayeye renk katmıştı. Senarist mesajını vermiş, büyük bir beğeni toplamıştı.
Seri, Kraliçe Charlotte’un hikayesiyle devam ediyor. Ama bilmeniz gereken Bridgerton serisinde böyle bir kitap yok. Yani senarist risk alıp araya Kraliçe Charlotte’un hikayesini sıkıştırmış. Hikaye Kraliçe Charlotte üzerine kurulmuş.
Koca bir hikayeyi tek bir karakter üzerine kuruyorsanız karakteriniz güçlü, sıra dışı, şaşırtıcı veya merak uyandıran bir karakter olmalı ki dizi izlensin. Kraliçe Charlotte, iki sezon boyunca bütün zamanını çöpçatanlık ve cemiyetin dedikodularıyla geçiren bir karakter olarak önümüze getirildi. Yani öyle başrol alacak bir karakter değil, yalnız siyahi olması işleri büsbütün değiştiriyor.
O dönemde yabancı ve siyahi bir kadının nasıl kraliçe olduğunu, kendini ve halkını İngiliz toplumuna nasıl kabul ettirdiğini anlatan bir hikaye izleyeceğimizi sanmıştım. Ama daha ilk bölümde Lordlar Kamarası’nın bir kararıyla yüzyıllardır süregelen ırkçılığı bitirip siyahilere unvanlar vererek halkı eşitlediler. Benim hikaye tahminim elimde patladı. Kurgu olduğu için sorgulamadık, “eyvallah senin hikayen” dedim ama düşünmeden de edemedim. Demek ki elinde daha güçlü bir hikaye var diye düşündüm.
Elimizde ne kaldı? Feminist, dik başlı, sert, bencil, kıvrak bir zekaya sahip Kraliçe Charlotte ile muhteşem bir gülümsemesi olan dönemin filozoflarından olabilecekken kral olmaya zorlanan, ara ara gerçeklik kavramını yitiren deli Kral George. İkisinin hikayesi iyi başladı ama yeterince güçlü ve akıcı değildi, yanına bir şeyler daha istiyordu.
Bridgerton’ların annesi Lady Violet’i gördüğümde; aranan kan oymuş gibi geldi ama onun hikayesine de yer verilmedi. Lady Violet ve Lady Danbury’yi ara ara serpiştirmişler. Bence senarist de konunun çok dışına çıktığını fark edip bu iki karakterle “bu izlediğiniz dizi bir Bridgerton hikayesidir” mesajı vermeye çalışmış. Sonuçta bu iki önemli yan karakterin ve iki sezon boyunca karşımıza çıkan karakterlerin geçmiş versiyonunu izlemek isterdim. Fark etmişsinizdir baştan itibaren diziyi izlerken sürekli tahminlerde bulunup diziye tutunacak bir şeyler aradım.
Ama tabii ki böyle olmadı, beklentilerim karşılık görmedi. Her biri bir saatten oluşan 6 bölümlük bir sezon izledim. Hikaye beklentiyi karşılamadığı gibi akıcılıktan da uzak kalmış. İzlerken sıkıyor, sahneler sürekli birbirini tekrarlıyor.
Bridgerton serisi olduğu için son ana kadar bir şey olur diye bekledim ama olmadı. Dönem filminin bütün unsurlarını taşıyor, zamanlar arası geçişler muhteşem, hikaye dışında bütün unsurlar çok başarılı ama dediğim gibi dişe dokunur bir hikaye olmadığı için bütün o güzellikler gölgede kalmış.
Bunun yerine senarist bir bölüm bu hikayeye yer verseymiş içimiz bu kadar şişmeyecekti, hikayenin bu kadar dışına çıkılmayacaktı ve önceki sezonlarda yaptığım gibi senariste övgü dolu cümleler kuracaktım ama yapacak bir şey yok “sen kaşındın senarist”...
Sanki senarist iki sezonda yakalanan başarının sarhoşluğuna girmiş. Bridgerton ismini kullanarak “ne yazsam izlenir” kafasıyla hareket etmiş, her hamlesiyle kendi ayağına sıkmış. Vermek istediği “Aşk her şeyin üstesinden gelir” mesajı fazlasıyla havada kalmış, kusura bakma sırf sen yazdın senin hikayen diye buna da “eyvallah” demeyeceğim. Bridgerton’lara yakışır bir aşk hikayesi olmamış.
O zaman ben artık susayım da son sözleri Bridgerton’ın meşhur Leydi Whistledown’ı söylesin.
“Sevgili okuyucu... Yokluğumda sevgili kraliçemiz kendi sıkıcı aşk hikayesiyle hepinizi canından bezdirmiş. Sizleri skandallarla dolu cemiyet hayatına hasret bırakmış. Merak etmeyin yazarınız en kısa sürede size bu hikayeyi unutturacak. Yeni sezonun aşk, entrika ve en yeni dedikodularıyla çok yakında sizlerle olacağım”...