Cumartesi günü bir grup arkadaşla Köprülü Kanyon, Selge Antik Kenti ve Adam Kayalar’a gittik. Selge ve Adam Kayalar güzel, etkileyici, hatta masalsıydı. Köprülü Kanyon ise kelimenin tam anlamıyla turizm terörüne teslim olmuş durumda. Hiçbir denetim olmadığı gibi, bölgenin bütün insan trafiğini şoför, rehber, hanutçu kılıklı bir grup maganda organize ediyor. Üstünüze araç süren, hızla yanınızdan geçen, az ileride devrilecekmiş gibi arkasından baka kaldığınız tuhaf bir güruh. Ormanlık alanda mangal yapanlar, konserve kutusu gibi araçlara doldurulup koyun gibi bir yerden bir yere taşınanlar, gürültü, keşmekeş, sürat, bağır çağır, kuralsızlık, ne idüğü belirsiz personel, dağın başında tıkanan trafik… Say say bitmez… Arkadaş çevresi olarak toplaşıp gittiyseniz herhangi bir tur organizasyonuyla seyahat şeysiyle rehber bilmennesiyle ilginiz yoksa, nevalenizi evden götürmüşseniz ve doğal olarak oralara para dökmeyecekseniz bölgeye adım atma hakkınız yok sanki…

Turizm magandaları iş başında

Hele Oluk Köprü’nün fotoğrafını filan çekeyim diyorsanız başka kapıya… Köprünün üstünde durup bu etkileyici Roma yapısını görüntülemeye çalışan bir arkadaşımız ‘turizmci’ kılıklı bir şoförün klakson terörüyle acilen terk etmek zorunda kaldı orayı. Bir ton da küfür yedi muhtemelen. Tavanı kesilerek üstü açık araç haline getirilmiş minibüsü süren acente personeli, Oluk Köprü sadece onlara aitmiş, sadece onlar geçebilirmiş gibi bir pervasızlık, küstahlık, haydutlukla terör estiriyordu çevrede. Bir yanda tabakhaneye dışkı yetiştirir gibi bir hız, koşuşturma, turistlere bangır bangır anlatılan köprü, diğer yanda da kendi olanaklarıyla bölgeye gelmiş insanlara korna, küfür, ‘kenara çekil’ dayılanmaları… Oluk Köprü’den Büğrüm Köprü’ye doğru yürümeye mi başladınız, daha da organize bir terörün pençesine düştünüz demektir. En ufak bir dalgınlıkta yanınızdan şimşek hızıyla geçen üstü açık, çakma turist servislerinin altında kalabilirsiniz. Ne aceleleri var, turizm mi yapıyorlar, lunapark mı işletiyorlar, belirsiz. Zaten yol virajlı, dar ve niteliksiz… İçindeki turistlerle şarampole yuvarlansa katliam olur. Hem bir sürü insan canını yitirir, hem de yere göğe sığdıramadıkları turizm komaya girer. Denetleyen var mı? Yok… Her an böyle bir kaza olabilir mi? Ağzımızdan yer alsın; olabilir…

Ülkesini yağmalayan turizmciler

Bölgede, anlatmak için kelimelerin yetersiz kaldığı bir curcuna, bir karmaşa, bir kuralsızlık, bir terör var. İl Turizm Müdürlüğü iki defa heyet gönderse muma çevirir bu keşmekeşi. Ne turizmden beslenen haydutlar kalır ortada ne de bu kural tanımaz, sağı solu tehdit eden terör düzeni. İnsanlar maymunlar cehennemi gibi bir ortamda değil de sakin, nitelikli, kaliteli, güvenli bir çevrede tatillerini yapar, turizmin sürekliliği sağlanır, ülkenin itibarı da korunur. Turizmin yağma olmadığını anlayalım artık. Yağmalamaya çalıştığımız şeyin kendi malımız, mülkümüz, zenginliğimiz, toprağımız olduğu, bu varlıkları, bu doğal ve tarihi serveti geleceğe de bırakmamız gerektiği bilinciyle hareket eden bir turizm anlayışına ihtiyaç var. Fakat kime anlatıyoruz ki bunu? Turizm İl Müdürü'ne mi, kaymakamlara mı, valiye mi, bakana mı, belediye başkanlarına mı? Kime? Kendilerine faydası olmayan insanlara, doğayı, tarihi, kültürü, insanlığı emanet ediyoruz. ‘Kültürel miras’ diyoruz ya, ‘doğa, çevre bize çocuklarımızın emaneti’ diyoruz ya, bunlardan sorumlu kurumların başında böylesi bir bilinçten nasibini almamış şahıslar oturuyor.

Zerk Köyü'nün güzel insanları

Bütün bu hayhuyun içinde güzel insan fotoğrafları gördük, insan sıcağıyla karşılaştık. Selge Tiyatrosu’nu anlatan küçük kız çocukları var. Biri hariç hepsi Türkçe anlatıyor bu antik kenti. Çevremizde dolanan bu kızların hepsini yan yana getirdik ve birlikte anlattılar. Müthiş bir sahneydi. Sanki bin yıllardır bu antik tiyatroda oyun sergiliyor gibi bir deneyimle, ustalıkla, anlatmayı bitiren diğerine verdi sözü, birinin bıraktığı yerden diğeri devraldı anlatımı ve etkileyici bir teatral gösteri yaptılar bize. Eski adı Zerk, şimdiki adı Altınkaya olan köyün daracık bir ekonomisi var. Eskiden küçükbaş hayvancılık yapılıyormuş fakat son yıllarda kurt popülasyonunun artması nedeniyle koyun, keçi besleyemez hale gelmişler. Büyükbaş hayvan yetiştiriyorlar, bir de Selge Antik Kenti var ellerinde. Kadınlar boncuk işler satıyor, çocuklar ise gelenlere tiyatroyu, kenti anlatıyor. Dinleyenler de gönüllerinden ne koparsa veriyor işte. Akıllı, güzel, tertemiz çocuklar. Devletin, toplumun bu kız çocuklarını okutması, meslek sahibi yapması gerekir. Eminim ki aralarından nice mühendisler, mimarlar, doktorlar, sanatçılar çıkar bu çocukların. Turizm; yoksullaştırdığı bu insanların, bu çocukların emeğini de hunharca sömürüyor. Rafting paketlerinin içine yeşillik olsun, zengin görünsün diye Selge Tiyatrosu ziyareti de koymuşlar. Tozu toprağa katarak gelen turist servisleri tiyatroya tıkıştırıyor ziyaretçileri, bağıra çağıra iki-üç yalan sallıyorlar, sonra ‘bye bye’… Ne faydası var onlarca yıldır, yüzlerce yıldır buraları koruyan insanlara, bölge halkına? İki boncuk satacak, insan evladı bir turiste tiyatroyu anlatacak da cebi para görecek, o parayla da akşam tiyatronun önüne yanaşan çerçi arabasından ihtiyaçlarını karşılayacak. Bunun adı kitle turizmi filan değil, sömürü ve katliam düzeni…