Yaşlılık, çok yönlü sınırların önümüze konulduğu bir yaşam dönemi olmaya devam ediyor. Şu yaştan sonra çalışamazsın, bu yaştan sonra ehliyet alamazsın, o yaştan sonra kredi alamazsın, diğer yaştan sonra okuyamazsın... Böyle gidiyor. Böyle gitmeli mi? Asıl mesele budur.

Sosyal dışlanma sosyoloji ve psikolojide olduğu kadar gerontolojidede en önemli konulardan biridir.Çünkü yaşam süresinin uzamasına bağlı olarak yaşlıların çoğalması, yaşlılıkta sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya kalacak olan yaşlıların teorik olarak artması anlamına gelmektedir. Herkesin yaşlılıkta sosyal dışlanma riski vardır.

Sosyal dışlanma bir kimseye veya bir gruba yönelik birtakım değerlere dayanarak eşit olmayan, aşağılayıcı, kısmen farkında olmadan veya bilinçli bir şekilde ortaya konulan tutum, önyargı ve duygulara diyoruz. Sosyal dışlama girişimlerinin kurbanı yaşlıların sosyal entegrasyonubu sebeplerden dolayı önemlidir.

Yaşlılar genellikle zekasındabir parça noksanlık olduğuna inanılan, özellikle hafızası, öğrenme yeteneği ve hafızada tutma, hesaplama ve mekanda yönünü bulmada zorluk çeken insanı çağrıştırmaktadır. Bunun gerçekle alakası olmaması önemli değildir. Önemli olan toplumdaki yaşlı algısıdır. İnsanlar, gördüklerine değil, algıladıklarına inanırlar. Görmek ve algılamak ise tamamen farklı şeylerdir. Dolayısıyla yaşlılıkta sosyal dışlanmayı önlemenin yollarından biri de yaşlıların toplumsal algılarındaki tezatlıkları giderebilmektir. Gerçeğe uygun olan algılar yaratılması gerekmektedir.

Yaşlıların özel bir kişiliği, karakteri olduğu inancı da yaygındır. Bu da olumsuz algılara dayanmaktadır. Sözde yaşlı dürtüseldir, şiddete meyillidir ve otoriterdir. Her gün gençlerin şiddete başvurduğu toplumumuzda, etiketlerin değiş tokuş edilmesine şans tanımamalıyız.

Hatta bazen yaşlılık ve paranoya arasında da bağlantı kurulmaktadır.Sözde yaşlılar en yakın, en samimi gördükleri kişilere güvenmemektedir, onlara kaba muamele edebilmektedir. Güvensizlik varsa, bunun yaşa bağlı olmadığını, daha ziyade bireysel tecrübelerden ortaya çıkan bir konu olduğunu da kamuya anlatmamız lazım.

Yaşlılığın söz kayba uğramaktan dolayı depresifliğe meyil yarattığı da tamamen saçma sapan bir algının sonucudur. Yaşlılıkta depresyon, gençlerdeki depresyondan daha fazla değildir. Yaşlılıktan dolayı depresyona yakalanmıyoruz, aksine bizi depresyona sürükleyen sebepleri bulmalıyız. Antikçağdan beri dile getirilen ve yaşlıları damgalayan görüşleri değiştirme vakti gelmiştir. Yaşlılar ve yaşlılık hakkında uydurulan 'efsaneleri'bir anda yok edemeyeceğimize göre bir an önce bunları 'kafalarımızdan silme' girişimlerine başlamamız gerekir.

Güzel bir örneğini biz sunduk: Tazelenme Üniversitesi. Kimsenin beklemediği bir başarı öyküsü olarak tarih yazmaya devam ediyor.

Tazelenme Üniversitesi'ne '100 kişi gelir mi?' diye sorduk, bugünkü cevabı şudur: 12 bin yaşlı Tazelenme Üniversitesi'ne kayıt yaptırdı. Bu rakam, bazı 'normal' üniversitelerin rakamına denk gelmektedir. Tazelenme Üniversitesi ülkemizde yeni bir yaşlılık tarihi yazmaktadır. Sosyal dışlanmayı ters yüz edip sosyal entegrasyonu öne çıkarmıştır. Herkes bir parça bunu örnek alırsa bizim kültürümüzde zaten mevcut olan 'yaşlıya saygı' kavramının yeni bir düzlemde yeniden hayat bulmasını sağlayabiliriz. Bugün 12 bin, yarın ise 120 bin olabilir. Hayallerimize sınır koyarak kendimizi sınırlamayalım…