Yaz mevsimi geldi mi, şehir başka bir dile geçiyor sanki. Sinekler tempo tutuyor, klimalar ağıt yakıyor, güneş tepeden “Çık dışarı da bir eriyelim” diye bağırıyor. Ama yine de herkes biraz daha neşeli; terli ama umutlu.

Gün başlarken vücut tembellik etmiyor, akıl geri vitese takmıyor. Belki de bu yüzden yaz, yılın en gerçek mevsimi. Ne hissediyorsan o oluyorsun. Üşümek yok, üşenmek de daha az. Yerinde duramamak bile normal sayılıyor.

Sabahları erkenden uyanmak daha kolay oluyor mesela. Alarm çalmadan önce gözünü açıyorsun, çünkü perdeden sızan güneş seni doğrudan sorguya çekiyor: "Hâlâ yatakta mısın?.."

Evet, yaz biraz baskıcı ama tatlı bir baskı bu. “Kalk, bir şey yap, yürüsene, koşsana, pedal çevirsene” diyor. Bir de ritim meselesi var. Dışarıda yürürken, pedal çevirirken ya da sadece bir durakta beklerken… İçeriden bir şey tempo tutuyor. Bir şarkı mı? Belki. Ama illa müzik değil bu; bir devinim hissi. Şehir biraz daha hızlı, insanlar biraz daha gevşek ama hayat bir şekilde akıyor. Ve o akışın içinde sen de bir yere ait gibisin.

Kimse "kalk dağlara çık" demiyor. Ama biraz erken uyan, biraz gölge ara, biraz yol yap. Kendini o yaz ritmine kaptır. Hızlı olmak şart değil; sadece hareket hâlinde olmak yeterli. Çünkü yazın ritmi, yerinde duranlara işlemiyor.

Bir şeyleri beklerken bile ayağınla tempo tutuyorsun, farkında değilsin. Arka fonda hayali bir müzik seni buna itiyor.

Tabii yaz enerjisiyle gelen hareket isteği bir de “gaza gelme sendromu” yaratıyor. Üç gün üst üste yürüyünce dördüncü gün Everest planı yapılabiliyor. İtiraf edelim, Google’da "Amatör biri kaç günde 10K koşar" diye aramayan kaldı mı?

Ama mesele şu; bu mevsim sana “mükemmel ol” demiyor, “hareket et” diyor. Yavaş git, dur kalk yap, bisikletin selesinden kalkmak isteme, hiç sorun değil. Yeter ki durma. Çünkü yazın ritmi, yerinde sayanlara çalmıyor.

Biraz da şunun farkındayız; bu mevsimde her şey biraz dağınık. Planlar gevşek, zaman elastik, gün içinde iki kez duş almak artık kader. Yaz bir rutin mevsimi değil, daha çok ‘ne çıkarsa bahtına’ hali. Ama belki de tam bu yüzden ritmi kendin belirliyorsun. Bir sabah yürüyüşe çıkıp akşamı piknikte bitiriyorsun. Ya da sadece markete gitmek için çıktığın yolda kendini deniz kenarında otururken buluyorsun. Yazın güzelliği burada; gittiğin yerin değil, yolda olmanın anlamı büyüyor.

Sonuç olarak, her şeyin biraz fazlası yazda daha affedilir; fazla ter, fazla kahkaha, fazla meyve, fazla yol… O yüzden kulaklığı tak, güneş kremini sür, şortunu giy ve başla. Yanlış ritim tutarsan da sorun değil. Bu mevsim kimsenin müzikal kulağını yargılamıyor.