Ertuğrul Özkök, Canan Gerede’nin ‘Devrim Çiçeği’ isimli kitabını gündeme getirdi. Canan Gerede kim? Sinema yönetmeni, senaristi ve oyuncusu… Kariyerinde Yılmaz Güney’in asistanlığı da var. En yakınındaki isimlerden biri… Anılarından oluşan ‘Devrim Çiçeği’nde Yılmaz Güney tanıklıkları da önemli bir yer tutuyor. Yılmaz Güney’in, 12 Eylül faşizmi günlerinde, cezaevinden yurtdışına kaçırılması ise en özgün bölümlerden biri. Kaçırılma fikri meğer Canan Gerede’den çıkmış. Kaçışı planlayan, koşulları ayarlayan da Canan Gerede…
KAŞ’TAKİ ARABA DURUYOR MU?
Isparta Yarı Açık Cezaevi’nden izinli olarak çıkan ve Kaş’a gelen Yılmaz Güney, 12 Ekim 1981’de bir tekneyle Meis adasına geçti. Oradan da önce İsviçre, sonra Paris’e geçti. Bu kaçış başlı başına bir kitap konusu aslında. Güney’in kullandığı Chevrolet’nin yakın tarihe kadar Kaş’ta durduğu anlatılır. Ben görmedim, ama güvenilir tanıklarım var. Şimdi nerededir, kimdedir, bilenler söylesin. Hala duruyorsa da, mesela Dokuma Park’taki Araba Müzesi’ne pek yakışır. Kocaman bir hikayeyi, bir efsaneyi getirip oraya yerleştirir.
12 EYLÜL’DE İŞLEYEN SENARYO
Yılmaz Güney’in kaçırılma fikri ve planının ona ait olduğunu, anılarında bunu anlattığını söyledik ya, oraya dönelim. Ertuğrul Özkök özetliyor bu konuyu: “Canan Gerede, Yılmaz Güney’e ‘seni buradan kaçıralım’ fikrini ilk defa Isparta Yarı Açık Cezaevi’nde 1980’in başlarında götürmüş. Ama Yılmaz Güney o gün şu cevabı vermiş: ‘Sen burjuvasın, bu işi başaramazsın’… Ne var ki, askeri darbenin yaklaştığını görünce, ‘Beni artık yarı açık cezaevinde tutmazlar, kapalıya götürürler. O nedenle beni kaçırın’ demiş. Plan şöyleydi: Marsilya Limanı’nda bir Fransız kaptanla 20 bin dolar karşılığında Yılmaz Güney’i, Olimpos civarında bir yerden alıp Yunan adasına geçirecek, oradan Marsilya’ya uçuracaklardı”. Aynen de öyle oluyor.
YILMAZ GÜNEY’İ KAÇIRAN KADRO
Kaçırma operasyonunda rol alanları da aktarıyor Özkök: Kaçırma işinin gerçekleşmesinde şu kişiler rol almış: “Yatın kiralanması için gerekli 20 bin doları, George Reinhart isimli bir yardımsever sağlamış. Yunanistan’dan serbestçe geçiş iznini, o dönemde Yunanistan Kültür Bakanı olan sinema oyuncusu Melina Mercouri çıkarmış. Fransa’ya girmesi için sahte pasaport işini bizzat Cumhurbaşkanı François Mitterrand ve siyasi mülteci olarak kabulü için gerekli işlemleri Kültür Bakanı Jack Lang yüklenmiş. Ortada bir sorun vardır. Yılmaz Güney bir insanı öldürdüğü için siyasi mülteci olarak kabul mümkün değildir. Ancak kendisi hep, ‘Ben ateş etmedim’ demekteydi. Bunun hukuki tarafını da İsveç’te sürgünde yaşayan yazar Demir Özlü yüklenmiş. Bir de Yol filminin Avrupa’daki dağıtımcısı Donat Keutsch”…
KAÇIŞIN DÜĞÜM NOKTASI ANTALYA
İşte bütün bu hikayenin, senaryonun düğüm noktası bu coğrafya. Cezaevi Isparta’da, kaçış limanı Antalya… Hikaye ve ana karakter buralarda dolanıyor yani. Üstü açık arabasıyla Kaş’ta dolaşıyor, oyalanıyor. O esnada plan yürüyor. Hazırlıklar tamamlanıyor. Birileri arka tarafta çalışıyor. Hatta çalışanlardan biri de ünlü Melina Mercouri. Hava acayip puslu… 12 Eylül faşizminin en karanlık süreci yaşanıyor. Evlerin basıldığı, gençlerin, aydınların, siyasetçilerin işkence tezgahına yatırıldığı, cezaevlerinin dolup taştığı günler yani. Mekan Antalya… Fonda 12 Eylül. Sahnede ise ünlü bir sinema oyuncusu, yönetmen… Kendini oynuyor. Rol değil, gerçek.