Halkbank’tan ‘Cesur Girişimci Kredisi’ almak için başvuran Avukat Engin Akbaba’nın başına gelenleri yazmıştım dün. Aylık yüzde 1.2 faizle, 36 ay vadeli verilen bu krediyi almak için başvuran Akbaba’yı, 45 gün boyunca ekspertiz, bilanço, genel müdürlük onayı diye oyaladıktan sonra kapının dışına koyuyorlar. Bu arada adına açılan hesaba 10 bin lira yatırıyor, bu paranın içinden 4.500 TL ekspertiz, 1.300 TL kredi tahsis ücreti alıyorlar. 45 günün sonunda da, “36 ay vadeli kredi veremiyoruz, şartlar değişti, 24 ay vadeli veriyoruz” diye şartları değiştirmeye çalışıyorlar. Bunu kabul etmeyen Engin Akbaba’nın parasını iade etmediklerini yazmıştım. Halkbank’ın yaptığına ‘Deli Dumrul parası’ demiştim. Kamu bankası, yani devlet vatandaşına tezgah kurar, parasına çöker mi? Çökmemesi gerekir. Yazı çıktıktan sonra Halkbank parayı hesaba yatırmış. Yani Engin Akbaba parasını geri aldı.
Kelbessos yağmasına ses geldi
İkinci gelişme de Kelbessos’ta yaşandı. Konyaaltı’nın dağlık kesiminde yer alan Kelbessos antik kentinin uğradığı talan, yağma anlatılacak cinsten değil. Her yer delik deşik, kayalar dinamitle parçalanmış, son derece özgün eserler, yapılar yok edilmiş durumda. Hemen burnumuzun ucundaki antik kent, birilerinin göz yumması, görmezden gelmesi, sırtını dönmesiyle organize bir şekilde soyulmuş, hatta imha edilmiş durumda. Burası Antalya bölgesinin en çok yağmalanan kentlerinden biri… Belki de birincisi… Geçen sene gitmiştim, son günlerde de peş peşe iki kez gittim. Yaşanan talanın, yağmanın tanığıyım yani. Bu kente özgü bir bina olan Falluslu Yapı’nın, kaya tapınaklarının, kutsal alanların, lahitlerin, kalıntıların, sur duvarlarının nasıl parçalandığını, kırıldığını, döküldüğünü, onlarca metre derinliğinde çukurlar açıldığını gördüm, yazdım, gündeme getirdim. İl Kültür Müdürlüğü Konyaaltı Belediyesi’ni arayıp defineci çukurlarının doldurulmasını istemiş. Yani etkililer, yetkililer, sorumlular, görevliler sonunda yerlerinden kıpırdayıp harekete geçmiş. Bu bile büyük bir gelişme…
Koruma önlemleri alınacak mı?
Yeter mi? Tabii ki yetmez. Anlaşılan o ki sadece defineci çukurlarını doldurup düzeltip gidecekler. Korumaya yönelik bir önlem alınacak mı? Bunu bilmiyoruz. Örneğin bekçi konulacak mı buraya? Hadi bekçiyi geçtik, foto kapan kurulacak mı mesela? Arada bir devriye atılacak mı, göz kulak olunacak mı? Zarar gören yapılarda kurtarma kazıları, ayağa kaldırma projeleri yapılacak mı? Her geçen gün biraz daha yok olan bu antik kent, Antalya’nın hafızası, hepimizin ortak mirası Kelbessos, detaylı bir şekilde kayda geçirilecek, ölçülüp biçilecek, yarınlara bırakılacak mı? Etkililer ve yetkililer ne düşünüyor bu konularda? Tabii yağma, talan, tarihi eserleri parçalama, patlatma, kırıp dökme sadece Kelbessos’ta değil, Antalya’nın, Türkiye’nin neredeyse bütün antik kentlerinde, sit alanlarında yaşanıyor. TV kanallarında bile defineciliği özendiren, normal gösteren yayınlar yapılıyor, en azından muhabbet konusu yapılıyor. Oysaki bu bir suç... Bunun suç olduğunu anlatmak, tarih bilinci vermek, kültür mirası konusunda duyarlılık oluşturmak, eğitim müfredatına yerleştirmek gerekiyor.
Kahrolsun yeşil, yaşasın turizm
Bu iki gelişmeyi aktardıktan sonra Aksu’da yaşanan bir yeşil kıyımını da gündeme getirelim. Daha doğrusu duyulmasına aracılık yapalım. Aksulu Orman Yüksek Mühendisi Nasuh Karataş görüntüledi ve kamuoyuyla paylaştı: “Burnumuzun dibinde, Antalya Havaalanı doğusunda 1970 yılında dikilen çam koru ormanı ilaç atılarak kurutulup bir gecede yok oluyor. Sözde kurumuş ağaçlar kesiliyor. Yerine inşaat yapılıyor. Lütfen gelip ibret için görmelisiniz... Uzak değil... Göz ardı, kaçak göçek değil... Şehrin ortasında...” Bir videoda çekmiş Nasuh Karataş. “Burada fotoğraf çekmek yasak" diyen bir şahıs araziyi 25 yıllığına kiraladığını söylüyor. Kim olduğu belirsiz… Onun yerine başka biri yanıt vermiş. Demiş ki “Buraya planlı şekilde Aksu mesire alanı yapılıyor. Burası bitince havalimanı çevresindeki dağınıklık derli toplu olacak. Uçakla gelen misafirleri bekleyenler burada dinlenip vakit geçirecekler”. Ne kadar faziletli, ne kadar mübarek, ne kutsal, ne kadar uhrevi hizmetler bunlar böyle. Misafir bekleyenler vakit geçirmesin mi yani? Çam dediğin, çevre dediğin, yeşil dediğin, doğa dediğin ne ki? Mühim olan meşrubat!..