Pandemiyle başlayan ekonomik kriz bütün tüketim alışkanlıklarımızı değiştirdiği gibi orta kesim dediğimiz sınıfı da ortadan kaldırdı. Sevdiğimiz, alışkın olduğumuz markalar, tarih oldu.
Tüketim ihtiyaçlarımızda 'ihtiyaç mı istek mi' sorusuna verdiğimiz cevap, tüketimi ve marka düşkünlüğümüzü bastırdı. Marka düşkünlüğü sadece ayıracağımız para miktarı ile sınırlı kalmıyordu. O markaya ulaşmak için zaman ve emek de harcıyorduk. Bu alışkanlıktan korunmak için AVM’lerden uzak durarak bir çözüm bulmuştuk. Sonuçta gözden uzak gönülden de ırak olurmuş ama son zamanlarda bir şekilde bu ürünler hiç ummadığımız zamanlarda gözümüze sokulur oldu.
Zincir marketler mahallelerimizde mantar gibi çoğalmaya başladı. Bu marketlerin en büyük satış stratejisi ‘en uygun fiyat’ algısı, bir diğer strateji ise gıda ve temel tüketim maddelerinden tutun da gündemde ne popülerse o ürünün en uygun fiyatlısını marka gözetmeksizin ayağınıza getirmesi oldu. Haliyle bu süreçte bu zincir marketler de markalaştı ve ailenizin marketi oldu.
Bu algıda çok da zorlanmadılar çünkü fiyatlar o kadar istikrarsız ki fiyat algısını yitirdik. Ne, nerede ucuzsa o ürünü almaya başladık. Mesela tuvalet kağıdına mı ihtiyacımız var, bakıyoruz marketlere, nerede indirim varsa marka gözetmeksizin o ürünü alıyoruz. Eskiden ne yapardık? Kullandığımız her ürünün bir markası olurdu, marketlerde o markanın ürününü alırdık. Yani insanlar artık ürünün markasından ziyade marketin markasına bakar oldu. Bu marketlere girdiğimiz anda fiyatı sorun etmeden alışverişimizi yapmaya başladık çünkü en uygun fiyatların olduğu o zincir marketten alışveriş yapıyoruz. Bu algı inanılmaz işe yaradı. Bu marketler ürün çeşitliliğini artırarak her şeyi satmaya başladılar. Gündeme bakarak ne popülerse ertesi gün o ürünleri reyonlarda görmeye başladık. Yapacak bir şey yok; popüler kültürün kölesiyiz.
Bu süreçte yıllardır severek alıp kullandığımız markalara ne oldu derseniz pazardaki payları azalmaya başladı. Onlar da eski müşterilerini ve pazarda kaybettikleri payı geri kazanmak için bu zincir marketlere girmeye başladı. Hatta ilk zamanlar kısıtlı sayıda satıldıkları için bu marketlerin açılış saatlerinde kapıda kuyruklar, içerlerinde arbedeler yaşandı. Baktılar bu strateji işe yaradı, diğer markalara da kapılar açıldı.
Birkaç eksiğimizi almak için girdiğimiz marketlerden hiç ihtiyacımız olmayan bir sürü ürünle ayrılır olduk, bunda fiyat algımızı yitirmemizin de büyük katkısı var. Bir de bu fiyata bulamam korkusu da bu alışverişleri tetikledi. Üç-beş derken bir sürü şey alır olduk.
Tüketimin son ve en ağır darbesi vedalaştığımız, uzak durmayı başardığımız markalarla yine bu marketlerde karşılaşmaya başladık.
İhtiyacımdan fazlasını almayayım diye alışveriş arabası bile almıyorum. Gözümü markette açtığım bir sabah elimde süt ve yumurtayla bir zamanlar müdavimi olduğum bir markanın çantasıyla büyük bir özlemle göz göze geldim. Ne ağır bir psikoloji… Biz uzak durmaya çalıştıkça gözümüze sokuyorlar. Aldanmayın, kanmayın, kontrolünüzü kaybetmeyin.