Geçenlerde Konyaaltı’ndan KC06’ya bindim, Rus otobüsü gibiydi. Biraz da İranlı vardı otobüste. Moskova-Tahran hattı resmen. Çocuklu anneler, bebekler, pusetler, Rusça dedikodular, önden arkaya doğru seslenmeler, göbekli adamlar falan filan... Rusça bilmediğim halde dedikodu yaptıklarını nereden anladım? Vücut dili diye bir şey var yani... Son derece şenlikli bir ortam, rahatsız filan da değilim, tam aksine acayip seviyorum bu çok kültürlü, çoksesli yaşamları. Antalya yıllardır ‘turizmin başkenti’ iddiasıyla dolanıp duruyor dünya pazarlarında, tatil ortamlarında, seyahat aleminde, fuarlarda filan; böyle bir iddiaya böyle bir tarak sonuçta. Ne kadar sıcak, ne kadar güzel, dört mevsimin aynı anda yaşandığı, bir araçla denize, iki adımda kuma ulaşılan bir memleket propagandası yaparsan ülkeyi soğuk ülkelerin güneşli avlusu, arka bahçesi, ucuz sayfiyesi haline getirirsen ilk fırsatta zıplayıp gelirler. Gelince de yayılırlar. Otobüsler Rus, yollar Arap, oteller İranlı dolar, rengarenk oluruz.

Kezban’ın boyadığı tırnaklar
Bir de iş dünyası boyutu var tabii bu hengamenin. Yakın bir tarihe kadar Arapça emlak ilanları, tabelaları görülüyordu Antalya’da, şimdi Rusça aldı yürüdü. Özellikle Konyaaltı ve Lara’da birçok dükkanın tabelasında ikinci dil olarak Rusça var artık. Bu dükkanlar ya Rus, Ukraynalı, Azeri kişilere ait ya da onlar çalıştırılıyor. Emlak sektörü oldukça hareketli... O kadar hareketli ki kırk yıllık Antalyalılar ev bulamaz hale geldi, kiralar astronomik rakamlara ulaştı. Yabancılar 1 yıllık kirayı peşin verip geçtikleri için Konyalı, Burdurlu, Ispartalı, Ankaralı başını sokacak yer bulamıyor. Bizim için eşek yüküyle banknot ama yabancılar için çerez parası. Bir diğer sektör de güzellik merkezleri, zayıflama salonları, kozmetik dünyası, kuaförler, makyaj uzmanları, manikür/pedikür alemi. Bu sektörlerde ciddi bir Rus, Ukraynalı, Azeri hakimiyeti var. Güzellik merkezlerinin bir kısmı zaten sadece Rus müşterilere angaje durumda. Yani kendi içlerinde döndürüyorlar, kendi kitlesi yetiyor. Memleketim kadınlarının saçlarını ise hala Meryem abla yapıyor, tırnağını Kezban boyuyor.

Rus şarkıcı ile Suriyeli çekçekçi
Plajlar ve AVM’ler... Rusların, Ukraynalıların, İranlıların, Arapların, Azerilerin gözde mekanı, buluşma noktası. Yeni nesil kahvehaneler, marka kafeler yerleşik yabancı kaynıyor. AVM’ler bölüşülmüş durumda. Bir AVM İranlıları toplarken diğeri Rus müşteriye hitap ediyor. Bu arada kendi kültür-sanat ortamlarını oluşturmaya başladıklarını da ekleyelim. Rus ya da İranlı sanatçı, müzisyen, konser afişleri artmaya başladı son zamanlarda. Diliyle geliyor, dedikodusuyla geliyor, eşiyle dostuyla, çoluğuyla çocuğuyla geliyor, üstüne üstlük kültürünü, şarkısını, oyununu, müziğini de getiriyor. Bu rengarenk dünyanın bir de öteki yüzü var. Suriyeli kağıt toplayıcılar... Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama arkasında çekçekle çöp kutularını, konteynırları dolaşanlar arasında artık ülkem yoksulu, memleketim insanı yok. Antalya’nın estetik yüzünü, parfüm kokularını, sarı tonlarını Ruslar, Ukraynalılar, karanlık sokaklarını, çöp kokularını, esmer hayatlarını da Suriyeliler temsil ediyor.

Kenti nasıl bir gelecek bekliyor?
Resmi rakamlar, devletin kayıtları nedir bilmiyorum ama Antalya’nın demografisi, nüfus yapısı değişiyor. Geçenlerde Konyaaltı’nın Doyran bölgesinde Neapolis antik kentine tırmandık. Yolda gördüğümüz iki genç erkek ve bir kadına nereli olduklarını İngilizce sorduk. Ya Rus ya da Ukraynalı bir gruptu. Fakat gayet normal bir tonlamayla hatta böyle bir soruyla karşılaştıklarına şaşırmış gibi, “Antalya” yanıtı verdiler. O kadar Antalyalıydılar ki biz yabancı kaldık yanlarında. Yani orada olmaması gerekenler, orada olmasına şaşıracağımız insanlar bizdik o an. Çok uzak değil, gayet yakın bir gelecekte bambaşka bir Antalya’da yaşamaya başlayacağız. Bu yavaş yavaş olduğu için kent küçük adımlarla değiştiğinden dolayı fark etmiyoruz ama başka dünyalar kuruluyor çevremizde. İyi de oluyor aslında. Fakat tabii bunlar cici, şirin, sevimli, renkli yüzü. Muhtemelen bir de karanlık, kirli yüzü vardır bu akan paranın, kaynayan sermayenin. Biz görmesek de buraların mafyası da çöküyor Antalya’ya... İstanbul’da, şurada, burada haberlere konu olan Sırp, Arnavut, Rus, Çeçen mafyasını biliyoruz, izliyoruz. Aynısı Antalya’da olmuyor mudur? Buradaki otellerde mafya hesaplaşmaları, infazlar yaşanmadı mı? Halk sıcak denizleri sever de mafya sevmez mi? Bir nüfus, bir halk, bir toplum, bir dil, bir kültür başka bir yere göçerken yerleşirken mafyası da gelmez mi onunla birlikte? Sahi mafya hangi dille konuşur?