Masmavi berrak deniz, dalgaların ortaya çıkarttığı senfoni, güneşin yarattığı tatlı yanılsamalar… Milo’yu denizin serin suları ile buluşturmak için her şey olması gerektiği gibiydi.

Antalya sınırları içinde doğan herhangi bir canlının, henüz 1 yaşını doldurmadan deniz ile tanışması, yazılı olmayan bir kuraldı. Biz de bu kurala uyduk.

Tüm aile bir arada, bu heyecanlı an için bekliyorduk. Milo ise biraz gergindi. Hiç bilmediği sulara girmek, onu doğal olarak korkutuyordu. Sonrasında denize gitmek için bize ne oyunlar oynayacağından habersiz, belirsizliğin korkusu gözlerinin içine yansımış bir şekilde, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Piknik sepetinde adeta çiçek taşır gibi Milo’yu taşıdığımız zamanlardı. Henüz bu dünyadaki ilk yılında, keşfetmeye biraz da korkar bir halde ama merakından da geri kalmadığı o küçüklük halleri…

Denize girmek için hazırlandık. Milo’yu kucağıma alıp onu yavaş yavaş deniz ile tanıştıracaktım. Milo kucağımda, bana sıkı sıkıya sarılıyordu. Sığ sulardan derinlere doğru ilerlerken patilerini bana iyice kenetliyordu. Korkuyordu çünkü bilmiyordu. Denizin ona sunacağı tatlı keyiften henüz habersizdi. Milo korktukça patileri üzerimi çizmeye devam ediyordu. Canım oldukça acımıştı ama Milo’nun yanında olmak, ona bu heyecanı yaşatmak ve en önemlisi ona korkacak bir şey olmadığını kanıtlamak için o acılara katlandım. O acıların, benim için gülümseyerek hatırlayacağım tatlı anılara dönüşmesine izin verdim. Eğer bunu yapmasaydım Milo denizden uzaklaşacak ve bir daha adım atacak cesareti bulamayacaktı. Korkak gözlerle etrafına bakan Milo’yu sakinleştirmek için başını okşadım ve kulağına “Yanındayım, korkma” dedim.

Ses tonum, ona karşı dokunuşum, denizin tatlı sert dalgaları… Bunlar Milo’yu sakinleştirmeyi başarmıştı. Sonunda Milo da bir sorun olmadığını anladı. Denizin şımarık dalgalarıyla arkadaş olmayı tercih etti. Zaten doğuştan gelen yüzme refleksi ile birden derin sularda tek başına yüzmeye başladı. Ve hayatı boyunca da denize girmeyi, sahilden yürümeyi ve fırsatını bulduğu ilk anda kendini denizin kollarına atmayı ihmal etmedi.

Milo’nun derin sularda ilerlemesinde, yanında olmam gerektiğini biliyordum. Çünkü benden cesaret bulamasaydı, risk alıp bu heyecanı yaşayacak bir olgunlukta henüz değildi. Belki ilerleyen zamanlarda bu cesareti gösterir, yine kendini sığ sulardan derinlere atardı, kim bilir? Ben sadece onun ilk adımı atması için yanında bulunarak içindeki cesaretin ortaya çıkmasına yardım edendim.

Sizlerin de hayatlarınızda ilk adımı atması için cesaretlendirdiğiniz insanlar olmuştur. Eğer olmadıysa, bu cesareti kendiniz için göstermeniz gerekiyordur. Benim Milo’nun yanında olduğum gibi, her zaman birilerinin “Yanındayım” sözlerini duymanıza aslında hiç gerek yok.

Milo ve ben koşulsuz sevgi ile birbirine bağlı iki can olarak, ortak yaşam sürecimizde birbirimize cesaret verdiğimiz birçok olayda yer aldık ama ikimizden biri olmasaydı bizler de bu adımı tek başımıza atmak zorunda kalacaktık.

Şimdi Milo yok… Ve ben, sizlere verdiğim tavsiyeyi aslında kendime not ediyorum. Bilinmezliklerin içinde yer aldığı sonsuz ihtimaller denizinde, kendimizi çırpınırken bulduğumuzda hatırlamamız gereken tek cümle şudur: “Ben, kendimin yanındayım”