‘The Fall’ filmi gerçek bir başyapıt. Film diyorum ama izlediğim şey sanatın ta kendisiydi. Bazı filmler vardır, sadece izlenmez; hissedilir, yaşanır ve unutulmaz bir deneyime dönüşür. Tarsem Singh'in 2006 yapımı filmi de işte böyle bir film. Görsel anlamda fazlasıyla tatmin edici, sadece sinema sevenler için değil, bu işin içinde olanların da izlemesi, eğitimlerinde ders olarak görmeleri gereken bir film.

Gerçek ile hayalin iç içe geçtiği, masalsı anlatımı ile fantastik bir dram yaratan, sinemanın büyüsünü iliklerinize kadar hissedebileceğiniz bir film. Bizim ‘bir varmış bir yokmuş’ diyerek batının da ‘once upon a time’la başlayan masalları... İşin sırrı anlatımda gizli, yoksa hiçbir çocuk bildiği bir masalı defalarca dinlemek istemez. Çocukken böyle güzel masal anlatan insanlara denk geldiğimizde bize masal anlatsın diye başının etini yerdik. Yetişkinler de bağ kurmak, ders vermek için masallara başvururdu. Bu film beni biraz çocukluğuma götürdü.

Film 1920'lerde geçiyor. Hastanede yolları kesişen iki karakter; sakatlanan bir dublör Roy ve kolu kırılan küçük kız Alexandria. Ne mutlu ki bu ismi her duyduğumda bir tek benim aklıma Büyük İskender gelmiyormuş, hikayede bolca çağrışımları kullanmışlar. Her neyse bizim sevimli cimcime dünyaya merakla bakan, saf ve hayal gücü çok geniş bir çocuk. Roy ise dibi görmüş büyük bir umutsuzluk içinde. Roy küçük kıza ruh haline göre hikâyeler anlatmaya başlar. Bizim ufaklık anlatılan masalları kendi hayal gücüyle birleştirince ortaya bu inanılmaz film çıkar. Film, 24 ülkede gerçek mekanlarda çekildi. Taç Mahal’den tutun da Roma’daki antik yerler, Hindistan’daki baş yapıtlar… Hastane ortamıyla bu mekanlar arası geçişler kusursuzdu. Adamlar şov yapmış, konuyu boş verin sesi de kısın, sessiz bir sinema gibi terapi niyetine izlenecek bir film.

Film siyah-beyaz başlayıp capcanlı bir renk paletine dönüştü. Her sahnesi bir tablo gibiydi. Tüm bunların üstüne müzikler de efsaneydi. Çok güzel bir detay; Beethoven tercihi, karakterlerin çaresizliğini ve hikâyenin dramatik yapısını kusursuz bir şekilde tamamladı.

Filmde duygusal ve psikolojik derinlik de üst safhada, hikaye bir çocuğun masumiyetiyle bir yetişkinin karanlık dünyası arasında ince bir çizgide ilerledi.

Net söylüyorum cimcime Alexandria'daki oyunculuk kimsede yok. Bir çocuk oyuncu 2 saat boyunca filmi üzerinde taşıdı. Roy’la aralarındaki sahneler doğal, bir o kadar gerçekçiydi. Bunu nasıl başardılar bilmiyorum.

‘The Fall’ tam da arşivlik bir film. Bir kez izlemek kesmez. Çıkarıp çıkarıp izlenecek türden bir film. Her izlediğinizde farklı bir detay yakalayacağınıza eminim. Çünkü bu film baştan sona detaylar ve bu detayların birbirleriyle olan bağları üzerine geçiyor.

Eğer hâlâ izlemediyseniz kendinizi bu görsel ve duygusal şölene bırakmanın tam zamanı…